Project Description

5. Sayı

Ukrayna

DİPLOATLAS – EYLÜL 2008

5. Sayı

DiploAtlas

Eylül 2008

Merhaba,

Ukrayna, Türkiye’de çok bilinen, ama aslında az tanınan bir ülke. Avrupa kıtasında, Rusya’dan sonra en geniş topraklara sahip olan bu tarım ve ileri endüstri ülkesi, Karadeniz aracılığıyla da Türkiye’ye komşu. Bu nedenle, Türkiye ile Ukrayna arasında her geçen gün daha sıkı bağlar kuruluyor ve işbirliği konuları durmadan artıyor.

1991 yılında Sovyetler Birliğinden ayrılarak, bağımsızlığını ilân eden Ukrayna, geçtiğimiz 24 Ağustos tarihinde kuruluşunun 17. yıldönümünü kutladı. Bu 17 yılın Ukrayna için kolay geçtiğini kimse söyleyemez. Daha önce komünist rejimin geçerli olduğu ülkede, bu dönemde “Pazar ekonomisi” yerleştirilmeye çalışıldı. Hem ekonomik sistemlerin, hem de insanların düşünce sistemlerinin aynı anda kökten değişime uğraması elbette kolay değildi. Bu değişim sürecinin bugün bile devam ettiği söylenebilir. Ama artık Ukrayna çok yol almış bulunuyor ve ekonomisi her geçen gün daha da güçleniyor.

Ukrayna’nın kalkınması ve ülkede serbest piyasa ekonomisinin yerleşmesi konusunda, Türk firmalarının yaptığı katkılar da göz ardı edilmemeli. Bir çok Türk firması Ukrayna’daki alt yapı çalışmalarına, konut yapımına, bankacılık, ulaştırma ve turizm gibi sektörlere katkıda bulunurken, gıda alanında veya giyim sektöründe, yine bir çok firma Ukrayna’da faaliyet gösteriyor.

Bu kuruluşlardan biri de, Ukrayna piyasasına yeni giren “ADR Group”. Merkezi Ankara’da olan “ADR Group”, bir yandan Hasan Torumtay, Sabri Meşurhan ve Fatih Aydın yönetimindeki “ADR Trailers” adlı firmasıyla değişik kullanım amaçlarına yönelik çeşitli tiplerde “trayler” üretimini sürdürürken, bir yandan da “ADR Wenta” ile yüksek otomasyon ve uzaktan kumanda teknolojisi içeren ısıtma sistemleri yapıyor, Nizameddin ‹ren’in yönettiği “ADR Arolez” isimli bir başka koluyla da hijyenik gıda maddeleri üretiyor. “ADR Group”, aynı zamanda, DİPLOMAT ATLAS’ın Ukrayna sayısının da ana sponsoru.

DİPLOMAT ATLAS’ın bu sayısını Ankara’daki Ukrayna Büyükelçiliğinin güçlü desteği ile hazırladık. Özellikle bilgi ve fotoğraflar konusunda Büyükelçiliğin yardımları bize çok yarar sağladı.

Türkler ile Ukraynalılar arasında artan yakınlığın nedenlerinden biri de, karma evliliklerin giderek artması. Bu açıdan iki ülke birbiriyle akraba sayılabilir. Bu da Ukrayna’yı daha iyi tanımak için geçerli bir neden. Kısacası, Ukrayna’ya gidip, bu zengin kültür ülkesinde biraz gezinti yapmak hiç de fena bir fikir olmasa gerek.

Kaya Dorsan

BUĞDAY BAŞAKLARI ÜLKESİ UKRAYNA

Ukrayna, geniş ovalarıyla hem bir tarım ülkesi, hem de yüksek teknolojinin önde geldiği bir sanayi ülkesi. Aynı zamanda, oya gibi işlenmiş kiliseleri, müzeleri, sanatçıları ve dünya çapındaki bilim adamlarıyla, yüksek bir kültür düzeyine sahip.

Ukrayna, Orta-Avrupa’nın güney-doğusunda yer alıyor. Yüz ölçümü yaklaşık 600.000 km2. Nüfusu 48 milyon. Ukrayna’yı karadan çevreleyen komşu ülkeler: Rusya, Belarus, Polonya, Slovakya, Macaristan, Romanya ve Moldova. Güneyde ise, Karadeniz var. Avrupa’nın 3üncü büyük nehri olan Dinyeper nehri de Ukrayna’yı boydan boya kesiyor ve dev hidroelektrik santraller kurulmasına imkân veriyor. Avrupa’nın en büyük hidrolik santrali Ukrayna’da.

Kozmopolit bir yapıya sahip olan ülkede, halkın yüzde 78’i Ukraynalı, yüzde 17’si Rus, yüzde 5’i Yahudi. Bu üç ana grubu Beyaz Ruslar, Moldovalılar, Tatarlar, Bulgarlar, Polonyalılar, Macarlar, Romenler, Rumlar, Ermeniler, Çingeneler, Almanlar, Azeriler ve Ahıskalılar takip ediyor. Resmi dil Ukraynaca. Kullanılan diğer diller Rusça, Kırım Tatarcası ve diğer azınlık dilleri. Nüfusun yarıdan fazlası Rusça biliyor.

Kuruluş yılları

Ukrayna’nın kuruluşunun temelleri 6ncı yüzyılda atılmış. Daha önceleri çeşitli kavimlerin gelip geçtikleri, yerleşip yok oldukları bu topraklarda, bazı Slav grupları Kiev kentini oluşturmaya başlamı şlar. 9uncu yüzyılda, önemli bir ticaret merkezi haline gelen Kiev, tarihteki ilk Slav kent devletinin (Kievan Rus) merkezi olmuş. 11inci yüzyılda ise, Kiev Prensliği Avrupa’nın en geniş ülkesi haline gelmiş.

14üncü yüzyılda Polonya ve Litvanya’nın, 16ncı yüzyılda Kazak’ların yönetimine geçen Ukrayna, 18inci yüzyılda ise Avusturya ile Rusya arasında paylaşılmış.

Ukrayna’nın modern zamanlardaki ilk bağımsızlığı ise, 1917-1920 yılları arasında gerçekleşmiş. Daha sonra, Ukrayna, Rus devriminin ardından kurulan SSCB’ye katılıyor ve Sovyetler Birliğinin parçalanması üzerine de, 1991 yılında yeniden bağımsızlığını kazanıyor.

“Turuncu Devrim” ve sonrası

Bağımsızlığın ardından çok sıkıntılı bir süreçten geçen ülkenin artık yeni yeni toparlanmaya başladığı söylenebilir, çünkü parçalanmanın eşiğinden dönüldü. ABD ve Rusya gibi iki süper gücün arasında sıkışan Ukrayna bu toprakların renkli devrimlerinden birini yaşadı. 2004 yılında tartışmalı bir devlet başkanlığı seçimi yapıldı. “Turuncu Devrim” adıyla anılan bu süreçte, toplumsal baskı ve kitlesel protestolar sonucu seçimler yenilendi. Bugünkü Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko, turuncu devrimle iktidara geldi. Çıkan siyasi kriz, ülkenin bütün kurumlarını etkisi altına aldı. Seçmen, Rusya yanlısı (parlamenter cumhuriyeti savunan, NATO ve AB’ye muhalif) ve Batı yanlısı (AB ile bütünleşme ve NATO ile ilişkilerin geliştirilmesinden yana) olarak ikiye ayrıldı. Neyse ki, bugün kriz sona ermiş ve toplumsal istikrar sağlanmış bulunuyor.

Ukrayna’nın yönetim biçimi yarı başkanlık sistemi. BDT ülkeleri içerisinde yeni Anayasasını en son kabul eden ülke (1996). Bayrağı mavi ve sarı iki şeritten oluşuyor. Mavi gökyüzünü, sarı verimli toprakları ve buğdayı temsil ediyor. Verhovna Rada diye adlandırılan parlamentoda 450 üye var. Parlamento seçimleri dört yılda bir, Cumhurbaşkanlığı seçimi ise beş yılda bir tekrarlanı yor. Halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Başbakanı atıyor, atama da meclis tarafından onaylanıyor. Cumhurbaşkanı egemenliğin, Devletin bütünlüğünün, vatandaş hakları nın ve özgürlüklerin garantörü sayılıyor. Geniş yetkilerle donatılmış. Yasaları veto etme hakkına sahip, silahlı kuvvetlerin Başkomutanı ve Ulusal Güvenlik Konseyinin de Başkanı. Yurtdışı ilişkilerde Ukrayna’yı temsil etme, uluslararası anlaşmaları imzalama ve onaylama yetkileri de Cumhurbaşkanında.

Ukrayna Başbakanı Yulya Timoşenko, aynı zamanda seçimlerden ikinci parti olarak çıkan “Anavatan Partisi”nin de lideri. 1999 yılından bu yana siyasetin içinde olan bu hanım politikacı, “Turuncu Devrim”in de önde gelen liderlerinden biriydi.

Ukrayna’da yargı erkinin en yüksek kademesi ise, Anayasa Mahkemesi.

Zengin kaynaklar

Başkenti Kiev olan Ukrayna’da idari bakımdan 24 yönetim bölgesi var. Bunlara “Oblast” deniyor. Ayrıca, özel bölge statüsünde iki belediye (Kiev ve Sivastopol) ve bir de özerk cumhuriyet (Kırım) var.

Ülke topraklarının büyük bir bölümü step diye adlandırılan, düz ve ağaçsız ovalardan oluşuyor. Kırım yarımadasında ve Karpatlar bölgesinde dağlar olsa da yükseklikleri fazla değil. Ama çam ormanlarıyla kaplı olduklarından güzel görünüyorlar. Ukrayna da çok sert sayılmayan bir karasal iklim var. Yazları 30 derecenin üzerine çıkan sıcaklık, kışları – 30’a inebiliyor. Bol kar alan ovalar adeta bir tahıl ambarı. Dinyeper ve Dinyester nehirleri bütün ülkeye su ve hayat veriyor.

Ukrayna, doğal kaynaklar bakımından da oldukça zengin bir ülke. Demir cevheri, kömür, petrol, doğalgaz ve madensel tuz gibi zenginlikler, büyük kentlerin civarı nda önemli sanayi merkezlerinin kurulup gelişmesine yardımcı oluyor. Ukrayna’da aynı zamanda, uçak, gemi, lokomotif, kamyon, bilgisayar, elektronik malzeme ve tarım aletleri gibi ileri teknoloji gerektiren ürünler de yapılıyor.

Ama, Ukrayna’da sosyalist ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş hiç de kolay olmamış. Güçlü bir sanayi, verimli topraklar, zengin yeraltı kaynakları, yetkin ve eğitimli kadrolar ile köklü bir değişim sürecinden geçiliyor. Yetkililer piyasa ekonomisine geçiş sürecinde çok yol alındığını, ama daha fazla deneyime ihtiyaç duyulduğunu açık sözlülükle belirtiyorlar.

Ülkeye gelen yıllık turist sayısı ise 17 milyon civarında. Görkemli mimari özellikleri, yeşile doymuş şehirleri, çok farklı kültürel yapılara sahip bölgeleri ve enerjik insanlarıyla Ukrayna gerçekten bir dünya ülkesi olma yolunda.

BÜYÜKELÇİ OLEKSANDR MISCHENKO:
“STRATEJİK ORTAKLIK İÇiN HAZIRIZ”

Ukrayna-Türkiye ilişkilerine ait bilgiyi Kiev’in Ankara büyükelçisi Dr. Olexandr Mischenko’dan daha iyi kimden alabilirdik? 2005 yılından beri bu görevde bulunan Dr. Mischenko, kariyerinin daha önceki dönemlerinde İstanbul’da Başkonsolosluk görevi de yapmıştı. Dr. Mischenko, Diplomat Atlas’a verdiği mülakatta Ukrayna’nın teknolojik potansiyeli, Türkiye ile ortak AB hedefi ve iki ülke arasında gelişen stratejik ortaklığın çeşitli unsurları hakkında bilgiler verdi.
DİPLOMAT ATLAS: Ukrayna’nı n 17 yıllık bağımsızlık süresi içinde Türkiye ile Ukrayna arasındaki ilişkiler ne kadar ilerledi?

OLEKSANDR MISCHENKO: Biz sadece komşu değil, aynı zamanda önemli iki ortağız. İkimiz de Avrupa Birliğini hedeşiyoruz ve hem bölgesel, hem de küresel olarak güvenlik konularında ortak görüşlere sahibiz. Türkiye’yi terörle mücadelesinde destekliyoruz. Türkiye de Turuncu devrimden sonra Ukrayna’da demokrasinin gelişmesini destekledi ve ülkemizin NATO’ya katılması konusunda da arkamızda. Giderek artan bir jeopolitik öneme sahip olan, bizi ayırmaktan çok birleştirdiğ ine inandığımız Karadeniz ile ilgili de çalışmalarımız var. Savunma alanında da işbirliği içerisindeyiz. Karşılıklı ticaret hacmimiz son beş yılda üç kat arttı ve şu anda yıllık 5-6 milyar ABD doları dolayında. Bu rakam, yalnızca ticaret hacmini gösteriyor. Bir de karşılıklı yatırımlarımız var. Geçmişte ilişkilerimiz yalnızca cumhurbaşkanları ve başbakanlar düzeyindeydi; ancak şimdi uzmanların karşılıklı tartışıp teknik konularda görüş alışverişinde bulunabildikleri ve bunları hayata geçirebildikleri bir başka ilişki de mevcut. Enerji, ulaşım, bilim ve teknoloji, savunma endüstrisi, kültür ve turizm gibi alanlarda çalışma gruplarımız var. Geçtiğimiz haziran ayında, Meclis Başkanınız Sayın Köksal Toptan’ın Kiev’e gerçekleştirdiği ziyaret ile meclislerimiz ve meclis komisyonlarımız arasındaki diyaloğu da canlandırmış olduk. Ayrıca, her iki ülkenin cumhurbaşkanı da stratejik ortaklık kurma konusunda hazır oldukları nı vurguladılar.

DİPLOMAT ATLAS: İlişkilerin yalnızca diplomatik boyutta olmaktan çıkıp stratejik ortaklığa doğru gelişme göstermesi ne zaman gerçekleşti?

OLEKSANDR MISCHENKO: 17 yıllık bağımsızlığımızın ardından, bence bu oldukça doğal bir gelişmeydi. Türkiye ile siyasi bir sorunumuz yok, her iki ülkenin ekonomisi büyüyor ve gerek halklar, gerekse de iş dünyaları arasındaki bağlar güçleniyor. Tüm bunlar, her alanda daha geniş ve derin işbirliği konusunda olumlu bir hava yaratıyor. Birkaç yıl önce, ortaklığımızın geliştiğini ilan etmiştik, şimdi ise stratejik işbirliğine hazır olduğumuzu söylüyoruz. Bu eşit bir ortaklık… Örneğin siyasetçilerimiz Rusya’ya ya da ABD’ye gittiklerinde, Rusya ya da Amerika yanlısı olmakla veya etki altında kalmakla suçlanıyorlar, ancak henüz hiç kimse Türkiye yanlısı olmakla suçlanmadı.

DİPLOMAT ATLAS: Daha somut bir ifadeyle, enerji ve ulaşım alanında bahsettiğiniz ikili çalışma grupları neleri müzakere ediyorlar?

OLEKSANDR MISCHENKO: Ukrayna’nın enerji konusunda artık Rusya ile bir sorunu kalmadı. Ancak, hem Ukrayna, hem de Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirmek istiyor ve bunu nasıl gerçekleştirebileceğimizi aramızda tartışıyoruz. Enerji konusunda Türkiye’nin Doğu ve Batı arasında önemli bir köprü olacağından eminiz. Bu anlamda araştırdığımız somut örneklerden biri, Ukrayna’nın Nabucco projesine nasıl dâhil olabileceği konusudur. Kendi adımıza, Türkiye’yi Karadeniz’deki Illichivsk limanından Litvanya’da, Baltık Denizi’ndeki Klaipeda Limanı arasında yeni bir demiryolu rotası belirleyecek olan Viking Demiryolu Ulaşım Projesine katılmaya davet ettik. Gündemimizdeki bir diğer konu da, Karadeniz’deki enerji kaynaklarını ticari olarak geliştirme imkanlarının araştırılmasıdır. Bu kapsamda, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’ ndan (TPAO) bir heyet Ukrayna’yı ziyaret etmiş bulunuyor.

DİPLOMAT ATLAS: Ticari ilişkilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

OLEKSANDR MISCHENKO: Türkiye çok önemli bir ticaret ortağımız. İhraç mallarımızı satın alma açısından, Rusya’dan sonra ikinci sırada geliyor. İş ilişkilerimiz çerçevesinde gerekli olduğunu düşündüğümüz için, Türkiye ile serbest ticaret anlaşması görüşmelerine başladık. 2005 yılında yapılan görüşmede, iki ülke cumhurbaşkanı nın da onayladığı gibi, Türkiye ve Ukrayna ikili ticarette 10 milyar ABD doları hedefini yakalayabilmek için gerekli altyapıya sahipler. Diğer yandan, her iki ülke ticaretinde de düşük katma değerli malların ağırlıklı olduğunu biliyoruz. Biz ileri teknoloji ürünleri ticaretinde artış olması açısından çok daha büyük bir potansiyelin mevcut olduğunu düşünüyoruz.

DİPLOMAT ATLAS: Bu konuda daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?

OLEKSANDR MISCHENKO: Bildiğiniz gibi, Ukrayna nükleer güç, uzay endüstrisi, savunma endüstrisi, havacılık vb. ileri teknoloji konusunda başarılı bir ülke. Bu alanlardaki başarılarımızı Türkiye ile paylaşmayı önerdik. Bir uzay endüstrisi heyeti, Türkiye’yi ziyaret etti. Geçtiğimiz Aralık ayında Ukrayna Savunma Bakanlığı ndan ve savunma endüstrisi alanındaki girişimcilerden kalabalı k bir heyet Türkiye’ye geldi. Bu ziyarette, belirli bazı konuların yanı sıra, işbirliği potansiyeli üzerinde de duruldu. Detayların tartışılacağı daha büyük bir toplantı da bu yıl Ukrayna’da yapılacak. Ayrıca, TAI ile ülkemizin uçak üreticisi konumundaki Antonov arasında da ziyaretler gerçekleştirildi. Ukrayna bu sektörde Sovyetler birliği döneminden bu yana çok deneyim kazandı. şu anda, dünyada uçak üretimini bütünüyle gerçekleştirebilen birkaç ülkeden biri… Uçaklarımız teknik olarak çok ileri. Türkiye’ye kısa mesafeli hava ulaşımında kullanılmak üzere birkaç örnek uçak önerdik. Helikopterlerimiz de Türkiye’de yangın söndürme amaçlı olarak kullanılıyor.

DİPLOMAT ATLAS: Avrupa Birliği konusunun Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkilerindeki ağırlığı nedir?

OLEKSANDR MISCHENKO: AB’yle bütünleşme konusundaki işbirliği, Türkiye ile siyasi ilişkilerimizin önemli bir parçasıdır. AB ile daha yakın bir ilişki içerisinde olma vaktinin geldiğine inanıyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin bu konudaki olumlu ya da olumsuzher türlü deneyimini paylaşabiliriz. Örneğin ekonomi ve istatistik gibi alanlarda, uzmanlarımızı eğitmek için TİKA programlarından yararlanıyoruz. Bence Türkiye, Sovyet dönemi sonrasındaki Ukrayna’yı herhangi bir Avrupa ülkesinden çok daha iyi anlayabilir; çünkü Türkiye de pazar ekonomisine yakınlarda geçti ve AB’ye uyumunu yakın zamanda gerçekleştirdi.

DİPLOMAT ATLAS: Ukrayna’da faaliyet gösteren bazı Türk şirketleri var. Bunların ülkenize katkısı nedir?

OLEKSANDR MISCHENKO: Evet, ülkemizde Turkcell, Ülker, Deka gibi Türk şirketleri ile Finansbank ve Altınbaş gibi Türk bankaları faaliyet gösteriyor. Sivil mühendislik alnında da Türk şirketleri yaygın bir ün kazandı. Kiev ile Odessa arasındaki yolun en iyi kısmı Onur tarafından inşa edildi. Enka, Donetsk’te büyük bir stadyum inşa ediyor ve Doğuş Otomotiv Kiev’de Dinyeper Nehri üzerinde bir demiryolu köprüsü ve yol yapıyor. Ukrayna “Euro-2012”ye ev sahipliği yapacağı için, bu süreçte pek çok stadyumun, otelin, havaalanının ve karayolunun da yenilenmesi gerekecek. Türk şirketleri bizimle pazar ekonomisinin felsefesi üzerine edindikleri deneyimleri de paylaşıyor. Modern fabrikalar, tesisler inşa etmek zor değil ama, ekonomide 70 yıllık komünist yaklaşımın ardından iş dünyasındaki düşünce tarzını tamamıyla değiştirmek zor.

DİPLOMAT ATLAS: İki ülkenin halkları arasındaki bağın öneminden de bahsettiniz…

OLEKSANDR MISCHENKO: Bu anlamda, her iki ülkede yaşayan Türk-Ukrayna karışımı aileler umut vaat ediyor. Ayrıca, 600.000’den fazla Ukraynalı her yıl Türkiye’ye tatile geliyor. Son üç yılda da yüzlerce öğrenci, değişim programları kapsamında karşı lıklı iki ülkeye gönderildi. Bu yıl Türkiye’de “Ukrayna Kültür Yılı” olarak, önümüzdeki yıl da Ukrayna’da “Türk Kültür Yılı” olarak kutlanacak. Ayrıca, bir “kardeş şehirler” projesi üzerinde çalışıyoruz. Örneğin ülkelerimizin iki turizm başkenti olan Yalta ve Antalya Eylül ayında bu kapsamda bir anlaşma imzalayabilir.

DİPLOMAT ATLAS: İki ülke arasında ulaşımı kolaylaştırmak için neler yapılıyor?

OLEKSANDR MISCHENKO: Ulaşım bağlantılarından memnunuz. Örneğin, Almanya’yı hariç tutarsak, Türk Havayollarının Ukrayna’ya yaptığı seferler, ulaşılan şehir sayısı bakımından diğer ülkelerden daha fazla. Deniz ulaşımında da giderek daha fazla şirket faaliyet gösteriyor. Ancak vize sisteminde; işadamları, sporcular, sanatçılar vs. için daha uzun süreyi kapsayacak ya da çoklu girişlere olanak sağlayabilecek değişiklikler yapılabilir. Eylül ya da Ekim ayında yeni bir vize anlaşması nı görüşmek üzere bir toplantı yapılması kararlaştırıldı. Herhalde bu toplantıdan sonra, vizesiz seyahate doğru gerekli adımları atabileceğiz.

DOĞU SLAV UYGARLIĞININ BEŞİĞİ
KİEV

Doğu Avrupa’nın en eski şehirlerinden biri olan Kiev, bazen ihtişamı bazen de sefaleti yaşayarak bu günlere gelmiş. Büyük göç yolları üzerinde olduğu için geçmişte sürekli istilalara maruz kalan kent, doğudan gelen baharat ve ipek yolunu Karadeniz’in kuzeyinden Kuzey Avrupa’ya, yani Vikingler’e ve bugünkü Almanya topraklarına ulaştırmaya başlayınca kısa sürede ünlenip zenginleşmiş.

Ukrayna’nın başkenti Kiev, doğu Avrupa’nın en eski kentlerinden biri. Kentin 5. yüzyılda kurulduğu ve kısa sürede doğu Slav uygarlığının merkezi haline geldiği biliniyor. Kiev, bugün de Avrupa’nın büyük şehirlerinden biri ve tarihi zenginliğinin yanında önemli bir ticari cazibe merkezi. Dünyanın dört bir yanından iş adamlarını ve yatırımcıları kendisine çekiyor.

Kiev’de ulaşım son derece rahat ve pratik. Kiev Metrosu dünyanın en büyük metrolarından biri, hayli derinde. Sovyetler Birliği döneminde altyapı çalışmalarına verilen önem kente bu olanağı sağlamış. şehirdeki merkezi ısıtma sistemi ve sürekli sıcak su bulunması da bu dönemin diğer bir mirası. Bakımlı ve tertemiz bir kent olan Kiev’de oldukça batılı bir hayat tarzı var. Kadı nlar Meclis dahil her yerde çok aktişer. Otobüs ve tramvay kullanan ya da inşaatlarda çalışan kadın işçiler, pek çok turist için şaşırtıcı bir manzara oluşturuyor.

Şehir turu

Kiev’de gezilecek, görülecek o kadar çok yer var ki.. Kentin tam ortasından geçen Dinyeper nehrinde yapılacak bir tur, bu görkemli şehri daha iyi algılamaya zemin hazırlıyor. Nehir boyunca tarihî binalarla modern binalar yan yana yükseliyor. Tepeler ormanlarla kaplı. Zengin gecmişi, manastırları, kiliseleri, meydanları, sokakları, tarihi yapıları, geniş parkları ve yeni Avrupai çehresiyle gözde bir şehir burası. Nüfusu 2,6 milyon. 10.yy’da hristiyanlık resmi din olunca ilk Slav kiliseleri ve manastırları kuruluyor ve Kiev, azizler şehri ünvanını alıyor ve Doğu slav uygarlığının beşiği sayılıyor. 11.yy’da, dinsel, sanatsal ve ticari anlamda Constantinople ile rekabet eder hale geliyor. Sovyetler Birliği döneminde de, Moskova ve Saint-Petersburg’tan sonra ülkenin üçüncü büyük şehriydi.

Özgürlük Meydanı, Kiev’in merkezi. Burası bir zamanlar ormanlık bir bölgeyken, inşaatlar için ağaçlar kesilince kocaman bir boş alan ortaya çıkmış. Bir dönem adı Keçi ovası imiş; hayvan otlatılırmış. Bugün burası büyük bir alışveriş merkezi, heykeller ve çeşmeler barındırıyor. Turuncu devrim sırası nda yapılan gösterilerin ve toplantı ların merkezi de yine burası.. Hafta sonları hayli kalabalık oluyor; özellikle güneşli havanın tadını çıkarmak isteyenler fırsatı kaçırmıyor.

Kreschatik Caddesi, Kiev’in, hatta Ukrayna’nın en ünlü caddesi. Eskiden şehrin giriş noktasıymış. Yapılaşma 18.yy sonu başlamış. Kestane ağaçları ile çevrili, sağlı sollu dünyaca ünlü mağazalar, cafe’ler ve restoranlarla dolu zarif ve canlı bir bulvar. Başlangıç noktası nda Bezarapski Pazarı, bitiş noktasında ise Özgürlük Meydanı var. Hafta sonları ve tatil günleri araç trafiğine kapalı. Bu bölgede emlak fiyatları ve kiralar çok yüksek. Kiev’deki son Lenin heykeli de bu caddenin sonunda. Andreevsky sokağı ise, eski şehrin resim galerileri, hediyelik eşya mağazaları ve sanatçıları ile meşhur, çok popüler bir sokağı. Konser-festival türü aktivitelerin de merkezi.

Hidropark, Dinyeper nehrinin ortası nda yer alan bir adacık. Kıyıları tamamen kumla doldurulmuş. Her türlü su aktivitesi var: yelken, kürek, su sörfü, jet ski, bungee jumping, su kayağı, plaj futbolu / voleybolu. Hatta özel çıplaklar plajı.. Cafe’ler, barlar, canlı müzik, diskolar: sabah kadar eğlence.. Ayrıca denizsiz bu şehirde, nehir kenarı da bazı kısımlarda plaja dönüşmüş; suyun soğukluğuna aldırış eden yok.

Podol Mahallesi, Kiev bir zamanlar, yönetim merkezi olan üst şehir ve halkın yaşadığı, ticaret yaptığı yer olan alt şehir (Podol) diye ikiye ayrılırmış. Nehir kıyısında ve Kiev’deki pek çok eski yapı, kilise, anıt, sokak ve meydan bu semtte. Liman, eski pazarlar, balı kçılar çarşısı, Kiev’e has mimari özellikleri yansıtan evleri ve dar sokakları mutlaka görülmeli. Zoloti Vorota (Altın Kapı) ise şehrin ana giriş kapısı. Kiev Prensliği’nin kurucusu Yaroslav Mudri yaptırmış. Bizans mimarisi etkisindeki surlar zamanla yıkılsa da kapı orijinal halini korumuş.

Azizler şehri

Svetoya Soşya Katedrali: 20 yılda tamamlanmış. Bizans kiliselerinin şaşaasını yansıtıyor, ama klasik özelliklerini taşımıyor. Bina gövdesi beyaz, soğan biçimindeki kubbeleri yeşil. Merkez kubbe diğerlerinden daha büyük ve yaldızlı. Ukrayna’da UNESCO tarafından dünya mirası listesine dahil edilen ilk yapı. Üç tarafında iki katlı galeriler yer alıyor. iç kısımda muhteşem mozayikler, freskler ve ikonlar var. Tatarların istilasından sonra terkedilmiş. 1600’lere kadar Doğu katolik kilisesi tarafı ndan kullanılmış. Restorasyonu Ukrayna tipi barok tarzında yapılmış. Sovyet devriminden sonra hükümet katedrali yıkmaya ve bir tür parka dönüştürmeye karar vermiş. Ama çok sayıda tarihçi ve bilim adamının çabasıyla korunabilmiş. Yine de 1934’te hükümet binaya el koymuş ve müzeye dönüştürmüş. 1980’lerin sonunda politik durum değişmeye başlayınca bu sefer de zaman içinde bu binayı kullanmış bütün mezhepler hak iddia etmeye başlamışlar, paylaşım sorunu çıkmış. Bugün Ukrayna hristiyanlık müzesi olarak kullanılıyor.

St.Vladimirskaya Katedrali sapsarı, boncuk gibi. Masal kitaplarından fırlamış gibi görünüyor. Kiliseyi dünyaca ünlü yapan, adını, Hristiyanlığı Slav diyarına getiren Kinyas Vladimir’den alması ve özellikle de mozayiklerinin benzersiz güzelliği ve büyüleyiciliği. Ünlü Fransız, italyan ve Belçikalı sanatçılar tarafından yapılmış. Kimi ikonlarda elmas ve altın kullanı lmış. Döneminin en pahalı ve en güzel kilisesi. Ukrayna ortodoks kilisesinin de merkezi.

Pechersk Lavra katedrali ise önemli bir ortodoks manastırı. Süslü bir dış cephesi, yaldızlı kubbeleri var. Patrikliğin de rezidansı. Keşişlerin yaşadığı mağaralarda kurulmuş, zaman içinde genişlemiş ve Kiev Prensliği’nde önemli bir merkez haline gelmiş. içinde pek çok kilise ve müzeye dönüştürülmüş dini yapı var. Bunların bir kısmı da yeraltında. Bir sanat şaheseri ve Unesco dünya mirası listesinde. Bugün Tarih ve Uygarlık Müzesi olarak kullanılıyor. 1941’de ağır hasar gören manastır, yeraltı labirentleri, mezarları, mahzenleri ve dekoratif zarişiği ile ünlü.

Kültür alanları

Kiev Hayvanat Bahçesi, Botanik Parkı ve güzel mimarisiyle dikkat çeken Kiev Sirki sadece çocuklar için değil büyükler için de oldukça cezbedici. II.Dünya Savaşında Naziler tarafından binlerce yahudinin iki günde katledildiği ve toplu olarak gömüldüğü yer olan anıt park “Babi Yar” görülmesi gereken yerlerden.

1867 yılında açılan Kiev Opera ve Bale Binası dünyaya büyük sanatçı lar kazandırmış. Fransız Rönesans dönemine ait Barok mimari özelliklerini taşıyor. Ukrayna Ulusal Senfoni Orkestrası Kiev Şlarmonisi, barok mimari tarzını günümüze kadar korumuş, ses akustiği mükemmel. Güzel Sanatlar Müzesi ise dünyada eşi olmayan resim koleksiyonlarını ve çok değerli ikon koleksiyonlarını barındı rıyor. Tchernobyl müzesi de görülmeye değer. Saint Michel Manastırı, tamamı yaldızlı kubbeleri ile ışıl ışıl. Bina gövdesi mavi-beyaz son derece zarif işlemelerle dolu. Kısacası bu şehirdeki müzeler ve kiliseler saymakla bitecek gibi değil.

SANAYİ VE BİLİM MERKEZİ
HARKOV

Nüfus bakımından Ukrayna’nın ikinci büyük kenti olan Harkov, Rusya’ya 40 km uzaklıkta bulunan bir sınır şehri. Zaten 17nci yüzyılın ortalarında bir ileri sınır karakolu olarak kurulmuş, ama çok hızlı bir gelişme göstererek, kısa sürede canlı bir ticaret merkezine dönüşmüş.

AVRUPA’YA AÇILAN KAPI
ODESA

Ukrayna’nın güneybatısında, Karadeniz kıyısında yer alan Odesa, ülkenin en önemli ticaret limanı ve deyim yerindeyse, Avrupa’ya açılan kapısı. Odesa, Asya’yı ve Doğu Avrupa’yı Akdeniz’e bağlayan önemli bir ulaşım kavşağı.

Odesa, 1,1 milyon olan nüfusuyla Ukrayna`nın üçüncü büyük şehri. Birçok fuara, sempozyuma ve konferansa ev sahipliği yapan bir kültür, sanayi ve iş merkezi. Sıcak denizlere inme olanağı sağlayan konumuyla, yıllar boyunca Avrupa bağlantısının önemli bir noktası olmuş. Bu nedenle, Batı için de hep özel bir anlam taşımış.

Bugünkü Odesa 200 yıllık bir geçmişe sahip, ama kente ilk yerleşenler eski yunan kolonileri olmuş. fiehir, daha sonra, sırasıyla Kiev Prensliği’nin (Kievan Rus), Altınordu Devletinin ve Kırım Hanlığının kontroluna geçmiş. 16.yüzyılda ise Osmanlı hakimiyeti başlamış. Osmanlı ların zamanında kentin adı Hacı bey olmuş. 1787 Osmanlı-Rus harbi sonrasında, kent Rusların eline geçmiş ve adı, 1795 yılında, Çariçe II. Katerina tarafından Odesa’ya dönüştürülmüş.

Kozmopolit kent

Fransa’nın ünlü siyasi figürlerinden Kardinal Richelieu’nün, Fransız devrimi sırasında Rusya’ya kaçan yeğeni Dük Armand de Richelieu, 1800’lerin başında, Novorossia ve Odessa Valisi sıfatıyla şehrin gelişimine önemli katkılarda bulunmuş. İnşaatlarda çalışan yabancı mimarların ve işçilerin etkisiyle, Odessa, İtalyan ve Fransız stilinden izler taşı yan tipik bir güney Avrupa şehri görünüme bürünmüş. Sokaklarında koloniyal mimarî tarzın yanı sıra Alman etkisi de farkediliyor.

Odesa’nın binaları gibi nüfusu da son derece kozmopolit: Ruslar, Ukraynalı lar, Yunanlar, Museviler, Almanlar, Romenler, Bulgarlar, Kafkasyalı lar, Türkler.. Resmi dili Ukraynaca ama Rusçanın çok konuşulduğu bir şehir.

18-19.yy’da Polonya’dan büyük bir göç dalgası gelmiş ve Odesa Rus imparatorluğunun en büyük yahudi nüfuslu şehri olmuş. I.Dünya Savaşı, Bolşevik İhtilali ve II. Dünya Savaşı yıllarında ise şehrin nüfusu iki kat azalmış. Özellile II.Dünya Savaşı nda 907 gün Alman kuvvetleri tarafından işgal edilmiş ve utanç verici bir Yahudi katliamı yaşanmış: Tek bir günde binlerce kişinin infaz edildiği, 280 bine yakın olan yahudi nüfusundan geriye sadece birkaç yüz kişinin kaldığı bir dönem! 1970’lerde, sonra da 1990 yıllarında dışarıya yahudi göçü başlamış; öncelikle İsrail, ABD, Moskova’ya.

Odesa, büyük tersanesi, oldukça donanı mlı limanı, balıkçılık filosu ve yaklaşık 200 endüstri kuruluşuyla çok aktif bir ticari merkez. Ukrayna buğdayının birinci ihraç noktası da burası. Sovyet döneminde askeri üs olan liman, 2000 yılından beri 25 yıllığına serbest bölge.

“7 km”

“7 Km” şehrin en ilgi çekici yanı: 2- 3 bin dönümlük, gümrüğü andıran bir pazar yeri. Avrupa’nın en büyük açık pazarı. fiehir merkezinden 7 km uzaklıkta, günde 20 milyon dolarlık sirkülasyonu var. Perakende ve toptan satış yapılıyor; Çin ve Türk mallarıyla dolu.

24 Odesa, plajları, sağlık merkezleri, kestane ve ıhlamur ağaçları ile bezenmiş caddeleri, cafe’leri, barları ve diskoları ile, aynı zamanda renkli bir turistik cazibe merkezi. 9 sinema, 40 kütüphane, 26 kapalı spor salonu, 18 stadyum ve 22 üniversite var. Doğal olarak bu da şehre gençlik aşılıyor.

Ticaretin getirdiği zenginlik, sanat ve kültür hayatına da yansımış. Moldavanka (eski şehir), bohem hayatı n, eski ve yeni zenginlerin mahallesi. Taş döşeli Deribasovskaya Caddesi Odesa’nın bir tür kültür merkezi. Trafiğe kapalı; konserler veriliyor, gösteriler yapılıyor, ressamlar hünerlerini sergiliyor. Deribasovskaya Caddesi ve Arkadya Bölgesi yaz aylarında cıvıl cıvıl.

Odesa Operası rönesans tarzında, 1665 koltuk kapasiteli. fiehrin ilk yapılardan; Avrupa’nın en güzel mimari eserlerden biri olma düşüncesiyle inşa edilmiş.

Potemkin Merdivenleri, adını 1905 yılında ayaklanan “Potemkin” zırhlı sının mürettebatından almış. Bu ayaklanma, 1917 Ekim devriminin habercisi sayılıyor. Merdivenler uzunluğu ve genişliği ile şehrin sembolü olmuş. Gemilerden inen yolcular buradaki 196 basamağı tırmanarak şehre giriyor. Sergei Eisenstein’in, basamaklarında yüzlerce kişinin öldüğü sahneleriyle, 1925 yılında yaptığı “Potemkin Zırhlısı” adlı unutulmaz film ile ün kazanmış bu merdivenler.

Odesa birçok ünlü yazarın, artistin ve müzisyenin doğduğu bir şehir. Kültürel zenginliği oldukça etkileyici. Sanat Müzesi, Puşkin Müzesi, Tolstoy Sarayı, Katerina Meydanı, Promorsk Bulvarı, Ukrayna Ulusal Bankası, ana Sinagog görülmeye değer yerler arasında. Odesa Konyak fabrikası eski Sovyetler Birliği ve Avrupa’nın en iyilerinden. Konser salonları, müzeler ve tiyatrolar dolup taşıyor. Ressamlar sokaklarda. Odesa sanki büyük bir sanat galerisi.

Şehrin altında 200 yıl önce yapılmış bir tüneller labirenti, yeraltı gömütlüğ ü var. Düzgün bir harita olmadığı için içerde dolaşmak tehlikeli olabiliyor. Kilometrelerce uzunluğundaki bu tüneller, II. Dünya Savaşında barınak olarak da kullanılmış.

Şehirde Osmanlı izleri ise, tek tük; Hacı Ağa Köşkü gibi. şimdi sanat okulu olarak kullanılan bu bina, Sovyetler Birliği dönemine kadar, yıllarca Rusya’daki müslümanların hacca giderken toplandıkları ve beraberce yola çıktıkları bir mekan olmuş.

ASLAN KENT
LVİV

Lviv, Ukrayna’nın en batısında, Polonya sınırına 70 km uzaklıkta, 800 bin nüfuslu bir şehir. Lviv, “aslan” anlamına geliyor. Kent, Batı Ukrayna’nın en büyük yerleşim yeri olmanın yanında, önemli bir kültür ve turizm merkezi.

Lviv, 13üncü yüzyılda, Galiçya Prensi Danylo Halytsky tarafından kurulmuş. Prens Danylo, yeni kurulan kente oğlu “Leo” nun adını vermiş. Daha sonraki yıllarda, bölgedeki değişiklilere paralel olarak şehrin adı hep değişmiş: Lemberg (almanca), Lwów (polonyaca), Lvov (rusça), Léopol (fransı zca), Leopoli (italyanca), Leopolis (latince), Ilyvó (macarca). Bugün artık Lviv deniyor ve Sovyet dönemini anımsattığı için, Rusça “Lvov”un kullanımı hoş karşılanmı yor.

Karadeniz ve Baltık denizi arasında, eski ticaret yollarının kesiştiği bir noktada yer alan kent bir taşımacılık ve endüstri merkezi. Nüfusunun yüzde 88’i Ukraynalı, yüzde 8’i Rus ve yüzde 1’i de Polonyalı. Doğal olarak, Lviv’in sembolu de “aslan”.

Avrupa’nın gözbebeği

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Lviv’in 750 yıllık geçmişe sahip bir şehir merkezi var. 1256 yılında kurulan kent, 1264- 1301 yılları arasında Galiçya-Volhinya Krallığının, 1772’den sonra da, Avusturya-Macaristan İmparatorluğ unun Galiçya eyaletinin başkenti olmuş. şehir mimarisinde en çok iz bırakan da işte bu dönem. Sürekli el değiştirmesi, her türlü mimari stili de kalıcı kılmış: rokoko, rönesans, gotik, barok. 17nci yüzyılda zengin tüccarlar dört bir yandan ünlü mimarları buraya davet etmişler. Lviv’in Avrupa’nın gözbebeği haline gelmesi ve tarihi mimari zenginliği ile öne çıkması bu yüzden.

Lviv’in merkezinde bulunan Prospect Svobody ve Shevtchenko caddeleri, şehir sakinlerinin gezinti yapmaktan hoşlandıkları en güzel caddeler. Ermeni sokağı ise Lviv’in en eski sokağı. Ermeni katedrali 1356 yılından kalma. Lviv, parklarıyla meşhur, en güzeli de Stryisky parkı. Eski surları, Adam Mickiewicz meydanı etrafındaki evleri, Dormition kilisesi ile bugün din müzesi ve eczacılık müzesini barındıran Dominican kilisesini görmeyi ihmal etmemek gerek.

Eski şehir, dört büyük caddeyle çevrili. Meydanlar küçük arnavut kaldırımlı sokaklarla birbirine bağlı. Çekirdeğ in merkezi Rynok meydanı. Meydana bakan binaların rönesans tarzı güzel cepheleri var. Tam ortadaki belediye binasının 65 metrelik kulesi dikkat çekici, iç avlular İtalyan stili. Bina Diana, Adonis, Neptün ve Amphitria’yı simgeleyen dört heykelle çevrili. Neptün heykelinin olduğu kısım, orta çağda, idam cezaları nın infaz edildiği yermiş. Tarih müzesi ile Sanat ve Zanaat müzesi burada.

Rosa Luxembourg meydanı’ndaki Katolik katedrali, Lviv gotik mimarisinin en değerli eseri. Hemen yakınındaki küçük Boymi kilisesi çok zengin dekore edilmiş bir rönesans binası. Saint-Georges katedrali, doğu katolik kilisesinin merkezi, barok stilde bir mücevher. İç kısmı pastel renklerden ve altın yaldızlı, göz kamaştı rıcı. En eski kilise ise, şehirdeki tek Roma stilindeki kilise olan Saint- Nicolas kilisesi;. Duvarlarla çevrili eski şehirden Poltva ırmağı geçermiş. 20.yy’ın başında iyice kirlenince üstünü kapatmışlar ve şehrin altından geçirmişler. Paris ve Milano’dan sonra Avrupa’nın en güzellerinden biri olan Lviv Operası, bu yeraltı ırmağı üzerinde, Svobody bulvarı’ nın başında, 1900 tarihli. İç mimarisi ender bulunan bir güzellikte.

İlk gazete

Çok sayıda tiyatro ve müze var: Zankovetska ulusal tiyatrosu, kukla tiyatrosu, gençlik tiyatrosu, Shevtchenko parkı’ndaki Geleneksel sanatlar müzesi ve mimarlık müzesi, doğa tarihi müzesi, etnografya müzesi, eski silahlar müzesi.. Güzel sanatlar galerisi, çok sayıda hazine barındırıyor, özellikle Ukrayna baroku tarzında heykelleri.

1776 yılında Lviv’de Fransızca olarak yayımlanan Gazette de Leopol Ukrayna’nın ilk gazetesi olarak tarihe geçmiş. İlk üniversite ise İmparator II.Joseph tarafından 1784’de açılmış. Bugün, Lviv üniversite eğitiminde ülkenin ikinci önemli şehri. Kentte, 3 üniversite, çok sayıda yüksek okul, 40’ın üzerinde araştırma enstitüsü, üç de akademi var.

Lviv, 2012’de Avrupa futbol şampiyonası na da ev sahipliği yapacak.

EĞİTİMLİ BİR TOPLUM

Yaklaşık 48 milyon nüfusu olan Ukrayna’da, etnik kökeni Ukraynalı olanların oranı yüzde 78 civarında. Ülkedeki diğer büyük etnik grubu ise, yüzde 17 ile Rus kökenli olanlar oluşturuyor. Ayrıca, Ukrayna’da bir çok küçük etnik grup daha yaşıyor.

Ukrayna halkının yüzde 67’si kentlerde yaşıyor. Özellikle, ülkenin doğusundaki ve güney-doğusundaki Harkov, Dinyepropetrosk ve Odesa gibi sanayi kentlerinde nüfus yoğunluğu daha fazla. Ülkenin resmi dili olan Ukraynaca yanında, Rusça da yaygın olarak kullanı lıyor. Ama, rusçayı iyi konuşuyor olsalar bile halkın yüzde 88’i ana dili olarak ukraynacayı gösteriyor. Ülkede en yaygın din Hristiyan Ortodoks mezhebi. Ukrayna Ortodoks kilisesi ikiye bölünmüş durumda: bir bölümü kendisini Moskova Patrikliğine bağlı sayarken, diğeri Kiev Patrikliğine bağlı. Ülkedeki ikinci yaygın din ise, Rum Katolik kilisesine bağlı olanlar. Azınlık olarak Yahudiler ve özellikle de Kırım bölgesinde, Müslüman Tatarlar var.

Eğitimin getirisi

Dini ve kökeni ne olursa olsun, Ukrayna halkı genellikle eğitimli, teknik konulara, bilime, kültüre ve sanata yatkın. Okuma-yazma oranı yüzde 98’in üzerinde. Halkın yaklaşık yüzde 70’i orta ya da yüksek öğretim görmüş. Zaten Ukrayna’da eğitim altyapısı, Sovyet döneminden bu yana sağlam bir temele oturmuş bulunuyor.

7-17 yaşları arasında eğitim zorunlu ve parasız. Ülkede yüzlerce üniversite ve yüksek okul var. Lviv Tıp fakültesi, Kiev Politeknik Okulu, Ulusal Havacılık Okulu, Odesa Politeknik Okulu ve Kiev Taras-Shevchenko üniversiteleri en popüler okullar; Taras-Shevchenko, ülkenin bir numarası. Ukrayna’da üniversitelerin geçmişi 1600’lü yıllara kadar gidiyor. Çok ünlü insanlar yetişmiş bu kurumlarda. Helikopterin mucidi ve Sikorsky helikopterlerinin tasarımcısı Igor Ivanovich Sikorsky ya da Periyodik cetveli bulan Dimitri İvanoviç Mendeleev gibi. İkisi de Ukrayna Ulusal Teknik Üniversitesi’nden. Avrupa’nın ilk bilgisayarı da, 1951 yılında Ukrayna Üniversitelerinde yapılmış. Bugün bilgisayar programcısı sayısı açısından ABD, Hindistan ve Rusya’dan sonra geliyor.

Mistik inançlar

Ukrayna’da çok zengin bir halk kültürü de var. Mistik inanışlar oldukça yaygın ve eski. Örneğin Hristiyan toplumlarda çok görülem “Paskalya Yumurtası” geleneği, Ukrayna’da hristiyanlık döneminden çok önce başlamış. Paskalya yumurtalarını boyamak bir sanata dönüşmüş. Üstelik yumurtaların üzerine yapılan resimler çeşitli anlamlar kazanmış. Kimi zaman ilkbaharın gelişini simgeliyor, kimi zaman yeniden doğuşu. Ukraynalılar, Paskalya Yumurtasına “Pysanka” diyorlar.

Hristiyan olmadan önce, Ukraynalılar “şimşek” tanrısına inanırlarmış. Ama yaşadıkları yerlerde cinler, periler gibi varlıkların da olduğu inancıyla, saygıda kusur etmezler, zaman zaman adakta bulunup, kurban da verirlermiş. Bu inanışlar, zamanla oldukça zengin bir halk mitolojisi doğmasına ve bazı hikayelerin ağızdan ağıza nakledilmesiyle bugüne kadar gelmesine neden olmuş.

Ukrayna’da günlük yaşam diğer Avrupa ülkelerinden çok farklı değil. Hala zaman zaman hantal bürokrasi ile boğuşuluyor ama değişim yönünde çok güçlü bir istek var. Ekonomide serbest piyasa koşullarına uyum sağlanması hedeşenmiş. Zorluklar olsa da bu yönde ilerleme kaydedilmiş. Ticaret hayatı gayet aktif ve hem ekonomideki hem de sosyal hayattaki dönüşümün hızına yetişilemiyor. Bu anlamda yatırımcılar için bir cennet. Ve Kiev Ukrayna’nın diğer bölgelerine göre daha pahalı bir şehir.

EVLERİ KORUYAN CİN
DOMOVİK

Hiç yalnız olduğunuz bir sırada, sanki yakınınızda biri daha varmış gibi bir duyguya kapıldığınız oldu mu? Hani sağınıza solunuza bakarsınız, kimse yoktur ama sanki birisi sizi gözetliyor gibidir. Ukrayna’da bunu çok kişi hissediyor ve aslında pek de şaşırmıyor. Çünkü, evlerde “Domovik” adı verilen bir cinin, aileyle birlikte yaşadığına, ve evin dirliğini, düzenini korumaya yardımcı olduğuna inanılıyor.

Cinler, periler ya da ruhlar, sadece Ukrayna folklorunda değil, Rusya, Polonya, Belarus gibi diğer orta ve doğu Avrupa ülkelerinin halk kültürlerinde de yer alıyor. Yerel masallarda çok görülen bu unsurlar, bazen günlük yaşamda da kendisini gösteriyor. Tıpkı “Domovik” gibi. Evleri koruduğuna inanılan bu cin, komşu ülkelerde de “Domovoi”, ya da “Domovoj” olarak adlandırılıyor.

Aslında, ev olsun, ahır olsun, her mekanın bir cini olduğuna inanılıyor. Hatta otlakların, ormanların, göllerin ya da nehirlerin bile koruyucu cinleri var. Ama en önemlisi “evlerin efendisi” olarak da tanımlanan “Domovik”.

Yarı insan, yarı cin

İnanışa göre, Domovik yarı-insan bir yaratık. Zaten, şekli de insana benziyor. Cinsiyeti erkek. Vücudu kıllarla kaplı, saçları ve sakalları çok uzun. Adeta saçı sakalına karışmış. Bazılarına göre, kulaklarının üst tarafı sivri. Yuvarlak gözleri var. Domovik, evde, aileyle birlikte yaşıyor. Ama yatak odasında değil, mutfakta uyumayı seviyor, genellikle ocağın yanında. Gündüzleri uyuyup, geceleri dolaşmaktan hoşlanı yor. Evde kek veya pasta yapıldığı zaman çok mutlu oluyor. En çok yediği yiyecek: ekmek. Erkek olmasına rağmen, kadınların yanında olmayı tercih ediyor. Özellikle, kadınlar mutfakta yemek yaparken onları izlemeye bayılıyor.

Domovik’in görevi evi ve ailenin ahengini korumak. Eğer evde her şey yolunda gidiyorsa, aile bireyleri birbirlerini üzmüyor, sevgiyle davranı yor ve düzgün bir yaşam sürdürüyorlarsa, Domovik mutlu oluyor ve aileye yardımlarda bulunuyor. Ama, evde huzursuzluk hüküm sürüyorsa, Domovik buna kızıyor ve örneğin bir tabağın kırılmasını, bir aletin bozulmasını sağlayıp, aileye ceza veriyor. Hatta, bazen kızdığı kişiye fiziki ceza verdiği de oluyor. Öyle ki, gece uyurken önce karnında, sonra da göğsünde bir ağırlık duyarak sıkıntıyla uyandığını söyleyenlerin sayısı az değil.

Evden taşınması gereken aileler, sevdikleri “Domovik”i yeni evlerine de götürmek istiyorlarsa, gece olunca, bir koli kartonunu kapağı açık olarak ortaya bırakıp Domovik’i içine girmeye davet ediyorlar. Sonra, sabahleyin kartonu kapatıp yeni evlerine götürüyorlar ve “Domovik” lerine yeniden kavuştuklarına inanıyorlar.

Domovik… Her eve lâzım…

ÜRETİMDE “HI-TECH”

Ukrayna’nın ekonomik durumuna bakıldığında, dört önemli unsur dikkat çekiyor: ülkenin avantajlı coğrafi konumu, tarıma elverişli topraklar, maden zenginliği ve yetkin bir iş gücü potansiyeli.

Sovyetler Birliği zamanında, Ukrayna SSCB’nin en geniş ikinci ülkesiydi. Ekonomisi ise, diğer Sovyet Cumhuriyetleriyle karşılaştırıldığında, oldukça yüksek düzeydeydi. Hem tarım açısından, hem de endüstri ürünleri açısından, bölgede kişi başına en yüksek üretim oranlarına sahipti. Bu nedenlerle, 1991 yılında bağımsızlığın elde edilmesinin ardından, ekonominin de daha hızlı ve kolay bir şekilde gelişeceği düşünülebilirdi

Ama öyle olmadı. Komünist ekonomiden liberal ekonomiye ani geçiş yapmak zorunda kalan Ukrayna’da henüz Pazar ekonomisi zihniyeti oluşmamıştı. Sanayi ürünleri üreten fabrikalar rasyonel çalışamıyor, ürünler uluslararası rekabet koşulları karşı sında yetersiz kalıyordu. Bu nedenlerle, bağımsızlığı izleyen yıllarda (1991-1994), Ukrayna ekonomisi büyük kayıplara uğradı. GSMH yüzde 40 azaldı. Para ve finans sistemleri çöktü. Ülkede yüksek enşasyon baş gösterdi. Bütçe açıkları para basılarak kapatılmaya çalışıldı. Hükümet bu kötü gidişi frenlemek için önlemler gerektiğine karar verdi.

Liberalleşme süreci

Önlemler 1994 yılından itibaren devreye girmeye başladı. Önce, Pazar ekonomisi oluşturmak için bir altyapı kurulmaya çalışıldı. Mali sistemler ve gümrük mevzuatı değiştirildi, özelleştirmeler başladı, tekel durumundaki kuruluşlardan vazgeçilmesi sürecine girildi. Böylece hem rekabet ortamı yaratı lıyor, hem de devletin ekonomiye müdahalesi azaltılıyordu. Bu önlemlerle, 1995-1998 yılları arasında enşasyonda düşüş sağlandı ve ülkeye gelen yabancı yatırımlar tam 5,8 kat arttı.

1999-2004 yılları arasının Ukrayna’da yeni ekonomik düzenin istikrara kavuştuğu dönem olduğu söylenebilir. Bu dönemde, üretim alanında sağlanan gelişmelerle, yıllık üretim hacmında yüzde 60 büyüme kaydedildi. Sadece 2004 yılında GSMH’daki artış yüzde 12,1 oldu. Bu, Ukrayna’nı n bağımsızlığının ardından ulaşı lan en büyük orandı. Artık üretim ihracata yönelik olarak yapılmaya başlamıştı ve fiyatlarda rekabet edilebiliyordu.

2004 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasındaki siyasi çalkantı lar ülke ekonomisi üzerinde bazı olumsuz etkiler yapmış olsa da, “Turuncu devrim”in ardından kurulan yeni hükümetin öncelikleri arasında yine Ukrayna ekonomisini güçlendirmek vardı. Mali istikrarın güven içinde sürdürülmesi, yatırımları çekebilmek, özel mülkiyet sistemini kurumsallaştı rmak, temel sanayide üretimi arttırmak ve yolsuzluklarla mücadele konularına önem verildi. Liberalleşme yanında devlet yönetiminin şeffaşaşması da Ukrayna ekonomisini ileriye götürecekti.

Sanayi ve yüksek teknoloji

Ukrayna, kayda değer bir sanayi ülkesi. Güçlü ağır sanayi ve metalürji kuruluşları nın yanı sıra, kimya ve petrokimya endüstrisine de sahip. Ama Ukraynalıları asıl gururlandıran, yüksek teknoloji gerektiren ürünlerin imalatı konusundaki başarıları.

Ukrayna, yüksek teknoloji (Hi-Tech) gerektiren, uçak, helikopter, gemi, tank yapabilen, hatta uzay çalışmaları na katkıda bulunabilen bir ülke. Sovyetler Birliği döneminde Moskova’da inşa edilen ve 1988 yılında uzaya gönderilen “Buran” adlı uzay mekiği, Ukrayna yapımı bir “Antonov” uçağının üzerinde taşınarak, uzaya gitmiş. Zaten Ukrayna, dünyada uzay teknolojisine sahip 5 ülkeden biri. Bir de, ABD’li meslekdaşlarıyla uzay yolculuğu yapmış olan astronotu var: Leonid Kadenyuk.

Dünyanın en büyük nakliye uçağını Ukraynalılar yapıyor. En iyi yangın söndürme uçaklarını da… Türkiye’de de, orman yangınlarını söndürmek için, bu uçaklar kullanılıyor.

Ayrıca, askeri araç ve gereçlerin üretimi konusunda da Ukrayna oldukça kuvvetli. Gelişmiş tanklar, zırhlı personel taşıyıcıları, radar üniteleri gibi ağır silahlar Ukrayna’da yapılabiliyor. Otomotiv sanayiinde de üretim, 2006 yılında, bir önceki yıla nazaran yüzde 36 artış göstermiş.

Dünyadaki endüstri üretiminin yüzde 5’i Ukrayna’da gerçekleşiyor. Ukrayna, dünya demir üretiminin yüzde 10’unu, çelik üretiminin yüzde 9’unu, kömür üretiminin de yüzde 8’ini sağlıyor. Kimya ve petro-kimya ürünlerindeki yıllık artış ise, yüzde 3 civarında. Ülkede gelişme gösteren diğer sektörler arasında, gıda endüstrisi ve tekstil de var.

Bereketli topraklar

Ukrayna ovalarının “çernozyum” adı verilen ünlü kara toprakları, içerdikleri humus zenginliği dolayısıyla, ülkeyi tarım açısından bir verimlilik cenneti haline getirmiş. Geniş Ukrayna stepleri birer tahıl ambarı durumunda. Ayrıca bol miktarda şeker pancarı, patates ve ayçiçeği üretiliyor. Ukrayna steplerinde ekilebilirlik oranı yüzde 57. Arazinin yüzde 11’i ise otlak olarak kullanılıyor.

Son yıllarda, Ukrayna’nın hem tarım üretiminde, hem de tarım ürünleri gelirlerinde artış kaydedilmiş olsa da, tarım sektöründe çalışanların sayıları nda azalma olduğu ve ekilen arazilerin de küçüldüğü biliniyor. Özellikle küçük çiftlikler yerlerini büyük tarım firmalarına bırakarak kapanırlarken, işçiler de sanayi sektörüne kayıyor.

Dış ticaret ve Türkiye

2007 verilerine göre, Ukrayna, 2006 yılında 42,2 milyar dolarlık ihracat yaparken, 43,8 milyar dolarlık ithalat yapmış. Ukrayna’nın dış ticaretinde en önemli pay Rusya’nın. Ukrayna, ithalat ve ihracatının yüzde 22,5 oranı ndaki önemli bir miktarını Rusya ile yapıyor. ikinci büyük partner ise, yüzde 6,5 ile İtalya. Türkiye ise 3. sırada yer alıyor. Türkiye’nin Ukrayna dış ticaret hacmindeki payı yüzde 6,2.

Ukrayna ile Türkiye arasındaki dış ticaret ilişkileri, Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasından bu yana hızla artarak bugünkü düzeyine gelmiş. iki ülke arasında süregelen ürün alışverişleri yanında, çok sayıda inşaat Türk firması Ukrayna’da konut ve altyapı inşaatlarını gerçekleştiriyor, turizm konusunda ya da ulaştırma ve gemicilik alanında hizmet veriyor, hatta banka kurarak finans sektörüne katkıda bulunuyor. Bu arada, Türkiye’de faaliyet gösteren Ukrayna firmaları nın da sayısının 37 olduğunu ve bunların sermaye tutarının 300 000 doları aştığını da belirtmek gerek.

Önümüzdeki yıllarda, Ukrayna ile Türkiye arasındaki ticari işbirliğinin daha da gelişmesi beklenebilir. Ukrayna, başta petrol ve doğalgaz nakil hatları olmak üzere, uçak ve gemi inşaatı konusunda, enerji alanında ve turizm sektöründe Türkiye ile ortak yatırımlar gerçekleştirerek, işbirliği yapmaya hazır görünüyor.

UKRAYNA MUTFAĞI
BORÇ ÇORBASI, VARENYKY ve VOTKA

Ukrayna mutfağında, ekmek sofranın ana malzemesi. Ukraynalılar esmer ekmeği çok seviyorlar. içki içmeyi ve kadeh kaldırmayı da.. Favori içkileri votka, ama şarap da oldukça yaygın. Ukrayna’nın bağları kaliteli. Çay günün her saatinde içiliyor, çoğu kez bisküvi eşliğinde. Pastalar ise çok şekerli ve çok renkli.

Ünlü “Borç” çorbası

Aslında bütün slavların geleneksel çorbası olan Borç çorbasının doğum yeri Ukrayna. Çorbanın ana maddesi pancar. Zaten çorbaya koyu kırmızı rengi veren de o. isteğe göre çeşitli sebzeler (fasülye, lahana, havuç, salatalık, patates, soğan ya da domates) ve et de (tavuk, domuz ya da inek) ekleniyor. Ukrayna borç’unda, pancarın yanı sıra domates de çorbanın temel maddesi. Ayrıca patates ve lahana da eklenebiliyor. Beyaz ve kırmızı renkte olmak üzere iki çeşit borç var. Krema, ekmek ve sarımsakla, sıcak ya da soğuk olarak servis ediliyor.

Varenyky de çok popüler, iri parçalarla doldurulmuş bir tür mantı. Zaten kelime anlamı da “haşlanmış şey” demekmiş. içine genel olarak patates, isteğe göre de peynir, mantar, lahana konuyor. Vişnelisi bile var. Diğer slav ülkelerinde de çok yapılan bir yemek. Bazilarına göre, Varenyky’nin kökeni bildiğimiz Türk mantısı.

Ukrayna’nın bir diğer ünlü yemeği de, Türkiye’de de iyi bilinen Kievski usulü tavuk. Bu, bir tür tavuk sarması. Rulo edilerek kızartılmış piliç göğüs etinden yapılıyor. Genellikle patates eşliğinde yeniyor. Ukrayna’da soğuğa dayanıklı lahana, patates, pancar ve şalgam çok tüketiliyor.

Tavuk, et ve balık köftelerine “katleta” deniyor. Ülkede, tatlı su balığı da çok revaçta: genellikle aynalı sazan, yayın, mersin balığı ve turna. Deniz balıklarından da iri cins bir barbunya türü olan barabulga, uskumru ve kalkan tercih ediliyor. Siyah ve kırmızı havyar da çok popüler. Sofralarda her zaman

“Smetana” denilen krema bulunuyor, her yemeğe ve tatlıya ilave edilebiliyor. Kaşar, lor, yoğurt ve kefir favoriler arasında. Reçel ve turşu çeşitleri de gayet bol. Kırım’ın mutfak deyince akla ilk gelen ürünü ise çiğbörek.

FOLKLOR’DAN DOĞAN KÜLTÜR

Ukraynalılar sanatı, estetiği ve kültürel etkinlikleri günlük yaşamın bir parçası haline getirmeyi ve her alana yansıtmayı başarabilmişler. Folklor ise, sanatın ve kültürün her dalında derin izler bırakmış.

Yabancılar, yıllar boyunca Ukrayna’yı Rusya’nın bir parçası gibi gördüler, ve Ukrayna kültürünü de Rus kültürünün bir parçası sandılar. Oysa, Rusya ve Belarus gibi komşularıyla ortak kültürel değerleri olsa da, Ukrayna, kendine has zengin bir kültür mirası na sahip.

Ulusal dilde edebiyat

Ukraynaca, bir doğu slav dili ve 9. yüzyılda Kiev’de konuşulan eski dile en yakın olanı. 10. yüzyılda Hristiyanlığı n benimsenmesinden sonra bazı değişmelere uğradıysa da, Polonya’nın ve Rusya’nın tarihteki baskılarına rağmen varlığını koruyabilmiş ve 1990’da resmi dil ilân edilmiş. Ülkede hemen hemen herkes Rusça’yı anlıyabiliyor ama, özellikle Batı Ukraynalılar dilleri konusunda çok duyarlılar ve Ukraynaca’dan başka dil kullanmıyorlar. Oysa, yaklaşık 10 milyon Rus’un da yaşadığı doğu Ukrayna’da bu duyarlılık o kadar fazla değil; zaten Rusça konuşan da çok…

Ukrayna ulusal edebiyatının kökleri Orta-Çağ’a kadar iniyor. O dönemlerde yazılı olmayan edebiyatın de önemli bir yeri var. Ağızdan ağza dolaşan masallar, hikayeler ve şarkı lar bir temel oluşturuyor. Modern Ukrayna edebiyatının başlangıcı ise, 1700’lü yılların ortalarına rastlıyor. Ukrayna’lı filozof Hryhorii Skovoroda, Ukrayna dilinde şiirler ve felsefi bildiriler yazıyor. Daha sonra, 19. yüzyılda, Ivan Kotliarevsky ve 1814 doğumlu bir milliyetçi olan Taras Shevchenko, Ukraynaca eserler veren ilk büyük yazarlar olarak isim yapıyorlar. Ukrayna edebiyatına altın çağını yaşatan Taras Shevchenko, bugün de ülkesinde bir ulusal kahraman sayılıyor. 20. yüzyıl başlarındaki en önemli Ukrayna’lı yazar ise, romancı, şair, düşünür ve çocuk masalları yazarı olan Ivan Franko.

Kültürün içindeki izler

Ukrayna’da kültürün ve sanatın Hristiyanlıktan çok etkilendiği hemen belli oluyor. Özellikle dini yapılardaki ihtişam ve süslemelerin zerafeti baş döndürücü. Ukrayna’nın açık hava müzesini andıran, ya da parklar içine kurulmuş gibi görünen şehirleri, görkemli mimari eserleri, sayılamayacak kadar çok müze, tiyatro ve sanat galerisinin varlığı, hatta sirk kültürünün sinema kadar yaygın oluşu, ülkenin kültürel zenginliğinin de aynası gibi.

Ukrayna, doğudaki ve batıdaki komşuları ile asırlar süren bir etkileşim içinde olmuş. Onlardan hem bir şeyler almış, hem de pek çok katkıda bulunmuş. Örneğin, her zaman bir Rus yemeği sanılan “Borç” çorbası aslında Ukrayna kökenli. Kazak dansları ve şarkıları da… Komşu ülkelerle etkileşim, mimarlık alanı nda, müzikte ve sanatta da kendisini gösteriyor. Bu yüzden Ukrayna’nı n doğusu ve batısı arasında da kültürel farklılıklar var. Özellikle doğusundaki yaşam tarzının hala eski Rus klasiklerinde anlatıldığı gibi olduğu, batısında ise daha Avrupa’lı bir atmosferin hüküm sürdüğü ülkede, sanat çok önemli. Klasik müzik dinlemek oturmuş bir alışkanlık, hele de dans etmek. Geleneksel halk dansları titizlikle korunuyor. Süslü taçlar ve üzerlerindeki nakışların, işlemelerin Ukrayna kültürünü yansıttığı yerel giysiler, dü- ğünlerde, dini bayramlarda ve festivallerde kullanılmaya devam ediyor.

Ukrayna müziği, Rus müziği ile içiçe girmiş gibi görünüyor. O yüzden Ukrayna’da klasik müziği tanımlamak zor. içinde folklor unsurları da taşıyan Ukrayna müziğinde doğal olarak Slav özelliği baskın, ama diğer etnik grupların kültürlerinden, Avrupa’dan ve Asya’dan da etkilenmiş. Çarlık Rusyasının saray müzisyenleri ve Ortodoks kilisesinin korosu uzun süre Ukraynalılardan oluşmuş.

Özgün çalgılar, özgün müzik

Ukrayna müziği öncelikle insan sesine dayalı ve çok sesli. Enstrümanlar şarkı- cılara eşlik etmek üzere sonradan çıkmı ş ortaya. Geleneksel müzik aletleri içinde öncelikle sayabileceklerimiz bandura, kobza, akordeon, keman, tarogato, balalayka, mandolin ve çimbali.

Bandura tambur türünden çok eski bir telli çalgı, kobza gibi. Kobza, banduradan daha küçük. Her ikisi de başlanıçta simetrik ölçülere sahipmiş, 1800’lerin sonlarında daha etkin müzik icra edebilmek için asimetrik bir hal almışlar. Kobza çalanlara “kobzar” deniyor. Üçgen gövdeli, üç telli balalayka Tatarlar tarafından bu topraklara getirilmiş. Atası domra adını taşıyor. Kanunu andıran çimbali, bir tabla gibi boyuna asılmış halde ayakta çalınıyor. Çok sayıda metalik tele sahip. Tarogato ise, klarnete benzeyen üşemeli bir çalgı, siyah ağaçtan.

Konservatuarları dünya çapında ünlü olan, müzik eğitim seviyesinin bir hayli yüksek olduğu Ukrayna’da modern müzik de çoğunlukla halk ezgilerini ve ritmlerini barındırıyor. Popüler müzikte, geniş bir yelpaze var; son dönem öne çıkan tür ise Rock. Aslına bakılırsa, Ukrayna’nın son yıllarda popüler müzikte elde ettiği başarılar ülke sınırları nı da aşmış bulunuyor. 2004 yılı Eurovision şarkı yarışmasını, Ukrayna’lı genç sanatçı Ruslana kazanmıştı. 2007 ve 2008 yıllarında da Eurovision 2ncisi olan Ukrayna, 2005 yılında Yarışmaya ev sahipliği de yapmıştı.

UKRAYNA İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ KÖPRÜ
KIRIM ÖZERK CUMHURİYETİ

Üniter bir devlet olan Ukrayna’daki tek Özerk Cumhuriyet olan Kırım’ın nüfusu yaklaşık 2,5 milyon. Türkiye ile tarihi ve kültürel bağları olan Kırım, iki ülke arasında bir dostluk köprüsü konumunda.

Kırım, denizi, güneşi, plajları, tarihi yerleri ve canlılığı ile Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarını andırıyor. Zaten Yalta ve Antalya kardeş şehir olmaya karar vermişler. Kırım’ın nüfusunun yaklaşı k yüzde 15’i etnik olarak Türk. Onlara kısaca “Kırım Tatarı” dense de, çeşitli Türk boylarından geldikleri biliniyor. İçlerinde, Yahudiliği benimsemiş bir Türk grubu olan Karaim’ler, Kazan Tatarları, Azeriler, Kıpçaklar, vs. de var. Çoğu, Altın Ordu Devleti zamanında Kırım’ı tamamen Türkleştiren kavimlerin torunları. Bir çoğunun Türkiye’de yaşayan akrabaları var.

14.yy’ın ilk yarısında, bir Altın Ordu prensi olan Hacı Giray tarafından Kırım Hanlığı kuruluyor. Başşehri Bahçesaray olan Kırım Hanlığı bir göçebe devleti olmaktan çıkarak, yerleşik ve parlak bir Türk-İslam medeniyetine dönüşüyor. 350 yıl süren hanlığın Osmanlı lar ile sıkı bağları var. 1783’e kadar. Ardından Rus işgali geliyor. Bahçesaray yakıp yıkılıyor, sanat ve kültür eserleri, eşi olmayan el yazmaları yok ediliyor ve şehir bir daha eski görkemli haline dönemiyor.

1854-1856 arasında yaşanan Kırım Savaşı sonrasında, Rusların Kırım’da uyguladıkları baskı politikaları, Kırım Türklerini Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki başka bölgelere göçe zorluyor. İnsanlar, dalgalar halinde Türkiye, Romanya, Bulgaristan’a yerleşiyorlar. 1783’te Kırım’daki Türk nüfus yüzde 98 iken 1897’de yüzde 35’e düşüyor. Göç sırasında yollarda büyük kayıplar veriliyor. 1927 yılından sonra, Ruslar yine Kı- rım’daki Türkleri kıyıma başlıyor. Binlerce Müslüman Sibirya’ya ve Urallar’a sürülüyor. 1931-1933’te yaşanan, yüzbinlerin hayatına son veren bir de açlık dönemi var.

1941 yılında Alman orduları Kırım’ı işgal ediyor ve 1944’te ise Rus karşı saldırısı başlıyor. Kırım Türkleri yine sürülüyor. Boşalan yerlere Ruslar ve Ukraynalılar iskan ediliyor. Kıyımlarla dolu bu süreçlete göçe zorlanan Tatar sayısının bir milyonu geçtiği söyleniyor. Ayrıca, Kırım Tatarlarından kalan her türlü iz hızla yok ediliyor. Bütün mallar yağmalanıyor, bir iki istisna dışında Türk-İslam geçmişine dair bütün tarihi binalar ve eserler yerle bir ediliyor.

Kırım, 1954 yılında, bir eyalet olarak Ukrayna’ya bağlanmış. 1967 yılında da, Kırım Tatarlarına itibarları iade edilmiş. 1988’de, daha önce sürülmüş olanların geri dönmelerine izin verilmesi üzerine, Özbekistan’dan Kırım’a göç başlamış ve Tatar nüfusu 20 binden 150 bine çıkmış (1991). Aynı yıl Kırım Özerk Cumhuriyeti yeniden kurulmuş.

Bugün Kırım’ın başkenti, eski adı “Akmesçit” olan “Simferopol”. Kırım’ın eski başkenti “Bahçesaray” ise bir çok Türk için kültür ve tarih merkezi. Yalta ve Sivastopol, Kırım’ın diğer önemli tarihi kentleri.

BİR KAVŞAK NOKTASI
SİMFEROPOL

Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Simferopol, 365 bin nüfuslu bir bilim, kültür ve sanayi merkezi. fiehrin eski adı ise “Akmesçit”. Bu adı, 1508 yılında Ali Bey oğlu Abdurrahman Bey tarafından yaptırılan büyük camiden almış. Evliya Çelebi’ye göre 17.yüzyılda , şehirde bir veya iki katlı, kiremit çatılı 2000 ev, 200 kadar dükkan, ikisi taş minareli beş cami, üç mahalle mescidi, hanlar ve hamamlar varmı ş. Halkın tamamını Kırım Tatarları oluşturuyormuş. 1783’te Ruslar gelince kentin adı Simferopol olarak değiştirilmiş. Ama Türklerin oturduğu kesim Akmesçit olarak anılmaya devam etmiş.

Simferopol sakinlerinin çoğu Rus, önemli sayıda da Ukraynalı ve Tatar azınlık var. Salgır ırmağı kıyısında kurulan şehir, kara, hava ve demiryollarının kavşak noktasında. Kırım’daki tek uluslararası havaalanı burada. Dünyanın en uzun (86 km) ve en yüksek troleybüs hattı da burada. 1950’lerde inşa edilmiş ve Yalta’ya kadar uzanıyor. Hava kirliliği yaratmayan ucuz bir ulaşım ağı. Yaklaşık 2 saatlik güzergahta, keyişi ve muhteşem Karadeniz manzaralı bir yolculuk yapmak mümkün. Yayla dağlarındaki Angarskiy geçidi hattın en yüksek noktası(752 m).

Simferopol, Eski ve Yeni şehir diye ikiye ayrılıyor. Çarlık Rusyasının ve Sovyetler döneminin etkileri hemen görülüyor: Rus mimarisi belirgin. Salgır nehrinin her iki yanı park ve bahçelerle, gezinti yolları yla çevrili. şehir merkezinde bulunan trafiğe kapalı alan Karl Marx, Puşkin ve Horkoho sokaklarını çevreliyor. Cafe’leri, lokantaları, turistik mağazaları ile canlı bir merkez.

Kent, eğitim kurumları açısından Kırım’da önemli bir yere sahip. iki üniversitesi var: Tavriya ve Kırım Tatar Pedagoji Üniversitesi. Simferopol, Rum Ortodoks Kilisesi piskoposluğunu da barındırıyor. Ayrıca, Kırım savaşı sırasında Rus ordusu bir hastane yaptırmış.

Kırım Müzesi’nde haritalar, mezar taşları, eski silahlar sergileniyor. Tarih Müzesi, Kırım Cumhuriyeti müzesi ve Sanat Müzesi önemli müzeler. Kırım Tatar Milli Müzesi de kurulma aşamasında.

Kebir Camii, eskiden camilerle dolu olan Kırım’dan bugüne gelen birkaç camiden biri ve Akmescit merkezinde ibadete açık tek yer. 1804 tarihli yapı SSCB döneminde ağır tahribata uğramış. Bir dönem hamam olarak kullanılmış. Kırım Tatarlarının yeniden vatanlarına dönüşü ile camiye çevrilmiş, restore edilmiş.

Kebir Camii’nin hemen yakınında, Karaimskaya Sokağı’nda da Karay Türklerine ait bir ibadethane (Kenesa) var. Dikilitaş, Çukurca Mağarası, Kızıl Mağara ve Mermer Mağara da görülmesi gereken diğer yerler.

DÜNYANIN KADERİNİN BELİRLENDİĞİ YER
YALTA

Yalta, Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin güneyinde, 150 bin nüfuslu bir sahil kasabası. 1945’de, dünyadaki yeni politik çizgilerin ve nüfuz bölgelerinin belirlendiği, hatta soğuk savaş dönemi tohumları nın atıldığı Yalta Konferansı burada yapılmış.

Yaz aylarında nüfusu ikiye katlanan Yalta, Ukrayna’nın yazlık başkenti sayı lıyor. Doğası büyüleyici; Kırım dağlarından Karadeniz’e uzanan balta girmemiş ormanlarla çevrili. Dik yamaçlardan Rus yapımı teleferiklerle inerken görülen manzara ve yeşilin her tonu, insana huzur veriyor.

Sıradan bir balıkçı köyü iken, 1838’den sonra hızla büyümüş. Yalta çok albenili bir şehir. Sahil boyunca sokak ressamları sıralanıyor, turistlerin portrelerini, karikatürlerini yapı- yorlar. Yılda 6 bin turist geliyor. Türkler ikinci sırada.

Şehir merkezindeki trafiğe kapalı sahil caddesi, Çehov’un evlendiği Saint Theodore Tiron kilisesi, ölümsüz ateş anıtı, Botkin gezinti alanı, Ascension kilisesi, Kharaks Roma kalesi, fieytan Merdiveni geçidi görülmesi gereken yerlerden.

Ünlü Rus yazar Anton Çehov, hayatı nın son yıllarını burada geçirmiş. Müze haline getirilen Kirova Sokağı’ndaki evinde eserleri, fotoğraşarı, kişisel eşyaları ve Rahmaninov’un kullandığı piyano sergileniyor. Bir başka yazar olan Biryukov’un evi de müze olarak kullanılıyor.

Aleksander Nevski Rus Ortodoks katedrali, Kirov sokağında. Denizden şehre yaklaşıldığında ilk farkedilen yapı. 18.yy Rus neo-Bizans stilinde inşa edilmiş. fiehrin girişindeki Dereköy Camii ise, Yalta’daki tek faal cami. Bir dönem medrese olarak kullanı lmış, 1926 yılında kapatılmış, 1936’da da minaresi yıktırılmış.

Peri masalları diyarı

Livadiya, Yalta şehir merkezine 3 km uzaklıkta, saraylarla bezeli bir köy. Burada Çar II. Nikola için yaptırılan yazlık saray, Yalta konferansı’nın gerçekleştiği yer. Sarayın avlusuna, Yalta konferansı anısına, Stalin, Churchill ve Roosevelt’i sembolize eden üç palmiye ağacı dikilmiş. Livadiya Sarayı’nın birinci katında Yalta Konferansı ile ilgili belgeler, ikinci katında Çar II. Nikolay ve ailesine ait eşyalar ile Çarlık dönemine ait eserler sergileniyor.

Polyana Skazok Parkı (Peri Masalları çayırı), şehir merkezine 5 km mesafede. Burası bir tür açık hava müzesi. Ukrayna ve Rus çocuk edebiyatındaki peri masalı karakterlerinin canlandı rıldığı heykeller var. Massandra ise, Yalta’ya çok yakın, küçük, şirin bir belde. Ormanları, muhteşem parkları, fıskiyeli havuzları, dünyaca meşhur şarapları ile tanınıyor. Termal suları ile tanınan Kozimo-Damianovskiy Manastırı da bu bölgede. Çar Aleksander III sarayı (Massandra şatosu), Fransız stili bir parkın tam ortası nda ve Fransız şatolarını andırıyor.

PAYLAŞILAMAYAN ŞEHİR
SİVASTOPOL

Kırım Yarımadası’nın güneybatı sında oldukça stratejik bir nokta olan Sivastopol, 380 bin nüfuslu tarihi, ticari ve askeri bir liman. şehrin Türkçe adı “Akyar”. Zengin tarihi geçmişi, güzel ve bakımlı plajları ile turist akınına uğrayan bir şehir olmanın yanında, sanayinin de güçlü olduğu bir kent.

Kırım Savaşında en kanlı çatışmalar şehrin güneyinde yaşanmış. Kuşatma öncesinde, düzgün imarlı, 43 bin nüfuslu bir şehirken, kuşatmadan sonra ayakta sadece 14 binanın kaldığı söyleniyor. Yavaş yavaş toparlanan Sivastopol, II.Dünya Savaşında ağır bir tahribat daha yaşamış. Eskiden “Askeri bölge” ve “yasak şehir” olduğu için özel izinle girilebilen Sivastopol, 1996’dan itibaren turistlere açılmış. Yılda ortalama 500 bin turist ağırlıyor.

Bir açık hava müzesi

Sivastopol müzeler ve anıtlar şehri, hatta bir açık hava müzesi. 1800’ün üzerinde anıt esere sahip. Kırım Savaşı nı anlatan pek çok tarihi eser şehrin çeşitli yerlerinde sergileniyor. İçlerinde en önemlisi Panorama (Sivastopol Savunması Panoraması).

1888 tarihli klasik tasarımlı Vladimirski katedrali ve Sanat Müzesi turistlerin ilgi odağı. III. Aleksander Camii ise bugün de faal durumda olan tek cami. Rus Çarı III. Aleksander tarafından Buhara Emiri’nin gönderdiği paralarla yaptırılmış. Aziz Nikola mabedi, Lenin caddesi, Primorski bulvarı, Matrosski bulvarı ve Nakhimov meydanı görülmesi gereken yerlerden.

Kentte bir de Türk fiehitliği var. 2004 yılında, Kırım savaşının 150.yılında açılmış, Akmescit yolunda. Sivastopol’a Akmescit yönünden gelindiğinde, Kırım’ın Ruslar tarafından ele geçirilişinin 200.yılı anısına 1983 yılında inşa edilen kocaman bir takın altından geçilerek giriliyor.

İnkerman, kentin hemen yanında 13 bin nüfuslu bir kasaba. Kale harabeleri ve altında kayalara oyularak yapılmış mağaralarla Aziz Kliment adına yapılmış bir mağara manastır var. fiehrin Türkçe adı olan “İnşehri” de bu mağaradan geliyor. Yüksek, sağlam duvarlı, altı kuleli kalesi dışındaki hamamlı, mescitli, saraylı müslüman mahallesinden bugüne sadece bir çeşme ulaşabilmiş.

Balaklava ise kentin güneydoğusunda, küçük bir körfezin her iki yakası nda kurulmuş antik bir liman. isminin Türkçe “Balıklı Ova” dan geldiği söyleniyor. Evliya Çelebi’ye göre balığı bol bir yermiş. Balaklava, SSCB döneminde denizaltı üssüymüş. Dağların içine denizden gizli bir tünel ile girilebilen bir denizaltı fabrikası da inşa edilmiş. Balaklava’ya girebilmek için hala özel izin gerekiyor.

TATARLARIN BAŞKENTİ
BAHÇESARAY

Bahçesaray, Simferopol’ün güneybatı sında 30 bin nüfuslu bir kasaba. Evliya Çelebi’ye göre, Kırım Dağları arasında Çürüksu deresi vadisinde kurulu olan şehre, bağ-bahçe içinde bulunduğu için bu isim verilmiş. 15- 18.yy arasında Kırım Hanlığı’nın başkentiymiş.

Ekonomisi tarımsal üretim, tarım sanayii ve turizme dayalı. Özellikle yaz aylarında binlerce turisti ağırlıyor. Bahçesaray, müslüman doğu kimliği ve mimarisi ile hrıstiyan Ukrayna’dan son derece farklı bir görünümde.

Tarihi kayıtlar, eski şehirde mükemmel bir su şebekesi bulunduğunu, suyun evlere kadar borularla getirildiğini, Altın Ordu ustalarının inşaat ve maden işleme alanında çok yetkin olduklarını ve kentin yabancı tüccarların sıkça uğradığı bir merkez olduğunu gösteriyor. Rusların Kırım’ı işgalinin ardından Akmesçit yeni idari merkez olsa da Bahçesaray, Kırım Tatarları açısından önemini daima korumuş.

Kentte görülmesi gereken yerlerin başında Mengli Giray Hansarayı ve şair Puşkin’e şiir yazdırtan Gözyaşı Çeşmesi geliyor. Giray Han’ın genç yaşta ölen eşi Dilara Hanım için 1763’de yaptırdığı çeşme hala ağlıyor. Hansarayı, Kırım Tatarlarının yaşam tarzını ve medeniyetini yansıtıyor. En güzel bölümü bahçesi, çeşmeleri, fıskiyeleri. Hansaray’ı n inşasında yerli ustaların yanısı- ra Rus ve Ukraynalı esirler, ‹ran, ‹talya ve Anadolu’dan gelen ustalar da çalışmış. Sarayın Demirkapısı Hanlığın gücünü, Altın Çeşme zenginliğini, Altın Oda da ihtişamını gösteriyor. Saray içindeki iki minareli Büyük Han Camii Bahçesaray’daki dört tarihi camiden en etkileyici, estetik ve zarif olanı.

Bilimin önünde eğilmek

Bugüne dek ayakta kalsa da, artık terkedilmiş halde olan Zincirli Medrese’ye tek giriş yeri, dar bir kapı. Adını kapı girişine gerilmiş zincirlerden almış. ‹çeriye girebilmek için biraz eğilmek gerekiyor. Zincir, “ilim önünde eğilmek gerekir” düşüncesiyle oraya konulmuş. 30 küçük odalı bina kare şeklinde; bazı farklılıklarla Anadolu medreselerinin bir benzeri. 1500’lü yıllarda yapılan bu medrese çok sayıda öğrenci yetiştirmiş ve bölgenin kültür merkezi olmuş. I.Mengli Giray Han’ın bizzat kum taşı- yarak inşaatında çalıştığı söyleniyor. Doğu Avrupa’daki en eski eğitim kurumları ndan olan medrese Sovyet iktidarı na kadar faaliyetini sürdürmüş. Zincirli Medrese’de Arap filolojisi, mantık, felsefe, hitabet, hukuk, matematik, astronomi gibi dallarda eğitim veriliyormuş.

Gaspıralı Okulu ise, Hacı Giray Han türbesinin hemen yanında. Kırımlı düşünür ve yazar ‹smail Gaspıralı tarafından yaptırılmış, Batı tarzı eğitim veriyor. Gaspıralı, bu okulun inşasında bizzat çalışmış. Okul Gaspıralı’nın 150.do- ğum yılı münasebetiyle 2001 yılında restore edilmiş. Okulun karşısında, 1914’te ölen Gaspıralı’nın mezarı var.

SPORUN CİDDİYE ALINDIĞI ÜLKE UKRAYNA

Ukrayna, sporda çok sayıda uluslararası başarı elde etmiş olan ve üst düzey sporcular yetiştirebilen bir ülke. Sporun her dalına ilgi var ve değişik alanlarda madalyalar kazanan sporcuların sayısı çok fazla. Ukrayna’da spor ciddi bir iş olarak görülüyor ve mesleki bir disiplin içinde yapılıyor.

Ukrayna, sporun her çeşidinin yapıldığı bir ülke. Coğrafi yapısı, yaz sporları kadar kış sporları için de uygun. Ama futbol, her yerde olduğu gibi burada da kitleleri coşturuyor. Olimpiyatlar ise, büyük bir ilgiyle izleniyor.

Blohin’den Shevchenko’ya

Polonya ile birlikte, 2012 Avrupa Futbol fiampiyonası na ev sahipliği yapacak olan Ukrayna’da futbol çok sevilen bir spor. Ülkenin en ünlü futbol takı mı olan D y n a m o Kiev 1927 yılında kurulmuş ve Ukrayna’yı yıllarca başarıyla temsil etmiş. Çok sayıda şampiyonluğu ve dünyaca ünlü oyuncuları var. Örneğ in, 2003 yılından bu yana Ukrayna milli takımının teknik direktörlüğünü yapan Oleg Blohin, Dynamo Kiev’in efsane futbolcularından. Dynamo Kiev formasını 432 kez giymiş ve 211 golle tüm zamanların en çok gol atan sporcusu olmuş. Blohin, “Altın Top” ödülünün de sahibi.

Aynı takımdan Igor Belanov da, 1986’da Avrupa’nın en iyi futbolcusu seçilmişti. Bugünün en ünlü Ukrayna’lı futbolcusu ise, tabii ki Andrei Shevchenko. Halihazı rda ingiliz Chelsea takı- mında oynuyor ama ilk k u l ü b ü Dynamo Kiev’di. 2004 yılının “Altın top” ödülü sahibi olan Shevchenko, 2006 Dünya kupası nda Ukrayna milli takımının kaptanlığı- nı yapmıştı.

Shakhtar Donetsk ise, Ukrayna’nın son yıllarda atak yapan futbol kulübü. Renkleri turuncu-siyah. Donetsk şehrinin 1936’da kurulmuş olan takımı. Çalı ştırıcısı Türkiye’de çok iyi tanınan Romen Mircea Lucescu. Shakhtar son iki sezonun Ukrayna şampiyonu. Hedefi, büyük bir Avrupa kulübü olmak. inşaatı devam eden, 5 yıldızlı yeni bir stadyumları var: Shakhtior Stadı. 50 000 kişi kapasiteli stadyuma ayrılan bütçe 250 milyon dolar. 2008 sonunda bitmesi planlanıyor. Shakhtior Stadı, kapasite olarak Kiev’deki Olimpiysky stadından sonra ülkenin ikinci büyük stadı olacak. Olimpiysky stadı ise, 1923’te yapılmış, iki kez elden geçmiş, iki kez genişletilmiş. 83450 kişi kapasiteli. Başka spor türleri için de gerekli donanma sahip.

Madalyaya boğulmuş sporcular

Ukrayna’da farklı bir kültürün getirisiyle sporun her dalına özeniliyor. Buz hokeyi, buz dansı, artistik patinaj, beyzbol, rugby, boks, yüzme, atletizm, tenis, atıcılık… Ukrayna’nı n birçok değişik spor dalında, dünyaca ünlü pek çok sporcusu var. Dört yılda bir yapılan Olimpiyatlar ülkede büyük bir heyecanla izleniyor. Sporcular kendilerini yıllarca bu büyük spor organizasyonuna hazı rlıyorlar ve başarılı da oluyorlar. Sydney’de yapılan 2000 Olimpiyat Oyunlarında, Ukrayna 3’ü altın olmak üzere tam 23 madalya kazanmı ştı. 2004 yılında, Atina’da da yine 23 madalya var, ama, bu kez 9’u altın. “Beijing 2008” Olimpiyatları nda ise, kazanılan madalya sayısı 27. 7 altın,5 gümüş ve 15 bronz madalya. Ukrayna bu performansı ile Olimpiyatlara katılan ülkeler arası nda 10. sırayı aldı.

Ukrayna’da atletizm deyince akla ilk gelen isim Serguei Bubka oluyor. Bubka sırıkla atlama dalında adeta bir rekor üreticisiydi ve dünyada 6 metreyi geçen ilk sporcu olmuştu. Rekor kırmaya 1983’te 5,7 m ile başlamış, santimetre santimetre ilerleyip kendi rekorlarını kırarak devam etmişti. Ulaştığı son nokta 6,15m. Başarısının anahtarı hızı ve gücü sayesinde mükemmel bir şekilde kontrol ettiği koşu ve sıçrama teknikleri. Toplam 35 rekorun sahibi. Dört kere SSCB’nin en iyi sporcusu seçildi. iki kere dünyada yılın sporcusu oldu. Donetsk’te dikilmiş bir heykeli var. 2002–2006 arası milletvekilliği ve spor, turizm, kültür fizik ve gençlik politikasından sorumlu komisyon üyeliği yapmış. 2005’te Ukrayna olimpiyat komitesinin başkanlığına seçilmiş. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin de Atletler Komisyonu başkanı aynı zamanda.

Atlet Inessa Kravets’in dalı ise, uzun atlama ve üç adım. Dünya atletizm, Yaz olimpiyat oyunları ve Avrupa atletizm şampiyonalarından her renk madalyası var. 1995 Göteborg’de kırdığı bir de dünya rekoru. Atlet Zhanna Pintusevych-Blok, kısa mesafe koşucusu. 100 ve 200 metrelerde, 1998-2003 arası altın ve gümüş madalyaları var. Heptatloncu Nataliia Dobrynska ise, 2008 Pekin Olimpiyatlarının altın madalyalı yıldızlarından.

Boksör Vitali Klitchko eski Avrupa ve Dünya ağır siklet şampiyonu, 2,01 m. boyunda. iki amatör, dört profesyonel dünya şampiyonluğu, 195 galibiyeti, 15 mağlubiyeti var. 2005 yılında, “Ringde vaktimi rakiplerimden ziyade yaralarımla savaşarak“ geçirdim sözleri ile ve sakatlık nedeniyle sporu bırakmı ş. Vitali’nin kardeşi Vladimir Klitchko da eski Dünya ağır sıklet boks şampiyonu. 1996 Atlanta yaz olimpiyat oyunlarının altın madalyalı sporcusu. Bu, 36 yıl sonra ağır sıklette ilk kez bir beyazın madalya alışı. 1999 Avrupa şampiyonu olan boksörün 48 galibiyeti, 43 mağlubiyeti var. Genç Vasyl Lomachenko ise, 2008 Olimpiyatlarında altın madalya kazandı.

2008 Olimpiyatlarında altın madalya kazanan diğer Ukraynalı sporcular, atıcılık dalında Oleksandr Petriv ve Artur Ayvazyan, okçuluk dalında Viktor Ruban, kano-kayak dalında Inna Osypenko-Radomska ve eskrim dalında da, takım halinde Ukrayna bayanlar ekibi.

Diğer şampiyonlar

Yüzücü Oleg Lisogor (kurbağalama), Andriy Serdinov (kelebek) ve Yana Klotchkova’nın (serbest), Dünya ve Avrupa yüzme şampiyonalarından aldıkları altın, gümüş ve bronz madalyalar saymakla bitecek gibi değil. Serdinov’un Dünya rekorları var: 2002’de 50 metrede 2 tane, 2006’da yine 50 metrede ve 2006 Avrupa yüzme şampiyonasında 100 metrede.

Artistik Patinaj: Viktor Petrenko, 1992 Dünya Olimpiyat şampiyonu. Viacheslav Zagorodniuk da Petrenko gibi Kış olimpiyatları, Dünya şampiyonası ve Avrupa şampiyonasında bir yığın madalya almış. Kuğu lakaplı Oksana Baiul oldukça medyatik. inanı lmaz olumsuz koşullarda geçen bir çocukluktan sonra daha 15 yaşında Avrupa şampiyonasını ikincilikle tamamlıyor, 1993’te de şampiyon oluyor. Baş döndürücü bir sporculuk öyküsü.

Tenis: Andrei Medvedev 1999 Roland Garros finalisti, 1994 Dünya dördüncüsü. Kardeşi Natalia Medvedeva da son derece başarılı bir tenisçi. Bir başka isim, Alona Bondarenko.

Eskrim: Vladimir Lukashenko, 2003 Dünya şampiyonu / Havana.

Sayfalar