Project Description

20. Sayı

Güney Sudan

DİPLOATLAS – TEMMUZ 2013

20. Sayı

DiploAtlas

Temmuz 2013

Merhaba,

DİPLOATLAS’ın bu sayısında, şu anda dünyanın en genç ülkesi olan Güney Sudan’a konuk olduk. Daha önce Sudan’ın bir parçası olan Güney Sudan, yıllarca verdiği mücadelelerin ardından, 9 Temmuz 2011 tarihinde Sudan’dan resmen ayrılarak bağımsızlığına kavuşmuştu. Bu yıl bağımsızlığının ikinci yılını kutluyor. Ama, bu 2 yıl boyunca ülkede kaydedilen ilerlemenin boyutlarını görünce şaşıracaksınız. Yaban hayatının geniş alanlarda ve en doğal haliyle yaşandığı, verimli toprakların devasa boyutlara ulaştığı, başta petrol olmak üzere yer altı zenginliklerinin büyük umutlara neden olduğu ülkede, gerek yönetimdeki siyasî liderlerin, gerekse de uygulama alanındaki eğitimli ve yetenekli görevlilerin ekonomik kalkınmayı bir an önce üst seviyelere taşımak için sarf ettiği gayretler her türlü övgüyü hak ediyor.

Güney Sudan’ın başkenti Juba, şu sıralar bir şantiye görünümünde. Öyle ki, bugün fotoğrafını çektiğiniz bir manzara, bir ay sonra tamamen değişmiş ve başka bir görünüme bürünmüş olabilir. Ülkenin diğer yerlerinde de hızlı bir dönüşüm yaşandığı fark ediliyor. Bu nedenle, Güney Sudan bir yatırım ülkesi olmuş. Buraya, her alanda, irili ufaklı yatırımlar yapılabilir. Zaten, bir çok yabancı yatırımcı, bu cazip ortama çoktan gelip iş yerlerini kurmuş bile. Yeni yatırımcılar da sıradalar.

Güney Sudan’ın Ankara Büyükelçisi Dr. John Gai Yoh, kendisiyle yaptığımız mülâkatta, bize ülkesinin ekonomik, siyasî ve diplomatik bakış açılarını anlattı. Türkiye’yi önemsediklerini ve işbirliği yapmak istediklerini söyledi. Son dönemlerde Afrika’ya açılan ve bu kıtadaki ülkelerle sıkı bağlar kurmakta olan Türkiye’nin, Güney Sudan ile de yoğun ilişkiler içinde olacağına hiç kuşku yok.

Afrika’ya has yaban hayatının en canlı olduğu alanlara sahip Güney Sudan’da yakında Safari turlarının çok popüler olacağı tahmin ediliyor. Şimdiden, turistler için bazı düzenlemeler hayata geçirilmiş. Örneğin, filleri, zürafaları, zebraları ya da gergedanları küçük uçaklarla veya helikopterlerle havadan izleyebilirsiniz. Konaklama sorunu da halledilmiş gibi. Juba da hemen her gün yeni bir otel açılıyor. İçlerinde Türk firmalarına ait olanlar da var. Maceracı Safari tutkunları şimdiden Güney Sudan gezisi plânlayabilirler.

Kaya Dorsan

BAĞIMSIZLIĞIN ÖNCÜSÜ
Dr. John Garang

Güney Sudan’ın bağımsızlık mücadelesinde önderlik yapan Dr. John Garang, 2005 yılında, bir helikopter kazasında hayatını kaybetmişti. Bugün, bütün ülkede “ulusal kahraman” olarak saygıyla anılıyor.

Güney Sudan’ın bağımsızlık sürecinde Dr. John Garang’ın çok önemli bir yeri var. “Sudan Halk Kurtuluş Hareketi” (SPLM) ile onun askerÎ kanadı olan “Sudan Halk Kurtuluş Ordusu”nu kuran Dr. Garang, Güney Sudan’ın özerkliğini sağlayarak ülkenin bağımsızlığa giden yolunu açan lider.

Ekonomist ve Asker

Dr. John Garang, 23 Haziran 1945 tarihinde, Jonglei eyaletinde doğmuş. İlk ve orta okulu Güney Sudan’da, liseyi Tanzanya’da, üniversiteyi de ABD’de, burslu gittiği Iowa Üniversitesi’nde iktisat öğrenimi görerek tamamlamış ve tekrar Tanzanya’ya dönerek “tarım ekonomisi” alanında uzmanlaşmış.

Güney Sudan’a geri döndüğünde, ayrılıkçı gruplarla birleşen Garang, 1972 yılında, birinci iç savaş sonrasında isyancıların topluca Sudan ordusuna katılmaları üzerine kendisini bu kez askerlik mesleğinin içinde buluvermiş.

1983 yılında, Sudan ordusunda Albay rütbesinde bir subay olan Dr. Garang’a kritik bir görev verildiğini görüyoruz: Güneyde patlak veren isyan eylemlerini bastırmak. Ancak, bu görevle Bor şehrine gelen Garang saf değiştirip isyancıların başına geçiyor ve “Halk Kurtuluş Hareketini” ve “Ordusu”nu kuruyor. Bu, aynı zamanda ikinci iç savaşın da başlangıcıdır.

İkinci iç savaşın sona erdiği ve Güney Sudan’ın özerklik kazandığı 2005 yılında, hem özerk Güney Sudan’ın Başkanı, hem de bütün Sudan’ın Başkan Yardımcısı olan Dr. Garang, ne yazık ki, aradan bir ay bile geçmeden, bir helikopter kazasında hayatını kaybediyor.

Bugün, Güney Sudan’ın ulusal kahramanı olan Dr. John Garang’ın anısı, ülkede halâ tazeliğini koruyor. Zaten eşi Rebecca Nyandeng de onun ideallerini sürdürmeye kararlı. Kocası öldüğünde, “erkek aslan ölünce, dişi aslanın neler yapabileceğini herkes görür” demiş. Bir süre önce Ulaştırma Bakanlığı yapmış olan Nyandeng, şimdi de Başkan Kiir’in özel danışmanı.

DÜNYANIN EN GENÇ ÜLKESİ
GÜNEY SUDAN CUMHURİYETİ

Güney Sudan Cumhuriyeti, bu yıl bağımsızlığının 2. yılını kutluyor. 2011 yılında yapılan bir referandum sonrasında, Sudan’dan ayrılarak, 9 Temmuz 2011’de bağımsızlığını ilân eden Güney Sudan, Birleşmiş Milletlerin 193. ve en yeni üyesi.

Güney Sudan Cumhuriyeti, yaklaşık 10,5 milyon nüfuslu yepyeni bir ülke. Bu yıl kuruluşunun 2.yıldönümünü kutluyor. Başkenti Juba, yüzölçümü ise 619.745 km2. Yukarı Nil Nehri havzasında konuşlanmış bir Doğu Afrika ülkesi olan Güney Sudan, kuzeyde Sudan, doğuda Etyopya, batıda Merkezî Afrika Cumhuriyeti, güneyde ise Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Uganda ve Kenya ile komşu.

Aslında, Avrupa’lıların Afrika’yı yağmalamaya başlamasından önce, bugünkü Güney Sudan’ın olduğu bölgede her hangi bir devlet yoktu. Çeşitli kabileler ve etnik topluluklar, bölgede varlıklarını sürdürüyorlar, kendi düzenleri çerçevesinde yaşayıp gidiyorlardı. 19. yüzyılda, yeni ticarî mallar ve pazarlar arayışı içinde olan Avrupalıların bölgeye gelmesiyle, bu yerli toplulukların da huzuru bozulmaya başladı. Güney Sudan, köle, altın, fildişi ve kereste gibi ticarî malların kaynağı oldu ve nesiller boyu yağmalandı.

Bağımsızlık süreci

2011 yılı öncesine dek Güney Sudan, bugünkü kuzey komşusu olan Sudan’ın bir parçasıydı. Sudan, 1956 yılında, İngiltere- Mısır hükümranlığına karşı özgürlüğünü kazanmıştı ama Güney Sudanlılar mücadelelerini sürdürüyorlardı. Çoğunluğu müslüman olan Kuzey ile hem aradaki anlaşmazlıklar, hem de etnik, kültürel ve dini ayrışmalar giderek derinleşiyordu. Sonunda, Hartum’daki Sudan hükümeti, federal bir devlet bünyesinde vaad ettiği özerklik sözünü tutmayınca, Güneylilerin isyanıyla 17 yıl (1955-1972) sürecek olan birinci iç savaş başladı. Daha sonra, yaklaşık 10 yıl süren göreceli bir sükûnetin ardından, Sudan’da bir darbe ile iktidara gelmiş olan Albay Nimeiry, 1983’te, islamî yasaları yayma kararı alınca, ülkeyi 22 yıl (1983-2005) boyunca sarsacak ikinci iç savaş çıktı. O yıl kurulan Sudan Halk Kurtuluş Ordusu’nun (SPLA) ayrılık hedefli silahlı mücadelesi, birinci iç savaşın deneyimli askeri Dr. John Garang yönetimindeki SPLAtarafından yürütülüyordu.

Kısacası, Güney Sudan, son 56 yılın yaklaşık 39 yılını iç savaşlarla geçirmiş bulunuyor. 2 milyon kişinin hayatını kaybettiği, 4 milyon sivili yerinden eden ve 1998’de korkunç bir açlığa yol açan bu kanlı savaşın ardından, 2002’de ateşkes sağlandı. Daha sonra da, 2005 yılında imzalanan “Kapsamlı Barış Antlaşması” uyarınca geniş bir özerklik elde eden Güney Sudan’da, yine antlaşma şartları gereği yapılan referandum sonucunda, 9 Temmuz 2011’de bağımsızlık ilân edildi.

Özerk Güney Sudan’ın ilk Başkanı Dr. John Garang olmuştu. Ama, Dr. John Garang, görevde henüz birinci ayı bile dolmadan bir helikopter kazasında ölünce, onun yerini alan Salva Kiir Mayardit, bağımsızlık sonrasında da ülkesinin ilk Cumhurbaşkanı oldu.

Salva Kiir

Güney Sudan’ın ilk Cumhurbaşkanı Salva Kiir Mayardit, eski bir özgürlük savaşçısı. Hem birinci, hem de ikinci iç savaş sırasında önemli görevler üstlenmiş. Aynı zamanda, “Sudan Halk Kurtuluş Hareketi” isimli siyasî partinin de ileri gelenlerinden. Güney Sudan’da halk onu genellikle Salva Kiir ya da sadece “Kiir” olarak adlandırıyor.

Kiir, 1951 yılında doğmuş. Ülkedeki en kalabalık etnik grup olan “Dinka” topluluğuna mensup. Birinci iç savaş sırasında, ayrılıkçı bir Güney Sudan örgütü olan “Anya Nya” grubuna katılmış. Birinci iç savaşın sona erdiği 1972 yılında Kiir’in grup içinde aşama kaydettiği ve artık genç bir subay olduğu görülüyor.

İkinci iç savaş sırasında, Dr. John Garang’ın yanında yer alan Kiir, önce Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin askerî kanadının başına geçmiş, sonra da, 2005 yılında özerklik kazanan Güney Sudan’ın Başkan Yardımcısı olmuştu. Bugün ülkesinin ilk Cumhurbaşkanı olan Kiir, bu görevine oyların yüzde 93’ünü alarak seçildi.

Devletin simgeleri

Güney Sudan Cumhuriyet, toplam 10 eyaletten oluşan federal bir devlet. Cumhurbaşkanının çok yetkili olduğu bir parlamenter sistemle yönetiliyor. Cumhurbaşkanı hem Devlet’in, hem de Hükûmet’in başı, aynı zamanda Silâhlı Kuvvetlerin de Başkomutanı. Parlamento ise, iki meclisli: “Ulusal Yasama Meclisi” ve “Eyaletler Konseyi”. Birincisi genel seçimlerde seçilen üyelerden, ikincisi ise Eyalet Temsilcilerinden oluşuyor. Ülkedeki en büyük iki siyasî kuruluş, “Sudan Halk Kurtuluş Hareketi” (SPLM) ve “Ulusal Kongre Partisi” (NCP). Ayrıca 23 siyasî parti daha var. Ülkenin başkenti olan Juba, güneydeki Merkezî Ekvatorya eyaletinde yer alıyor.

Güney Sudan bayrağı, aralarında beyaz ince şeritler olan enine siyah, kırmızı ve yeşil kalın bantlardan oluşuyor. Sol bölümde, içinde beş köşeli sarı yıldız bulunan mavi bir üçgen var. Kırmızı renk kurtuluş mücadelesinde dökülen kanları, beyaz renk barışı, mavi renk ülkenin yaşam kaynağı olan Nil Nehrinin sularını, yeşil renk tarımı ve doğal kaynakları, siyah renk halkın kimliğini, sarı yıldız da iyimserliği simgeliyor. Ülkenin armasında ise, Güney Sudan’da çok yaygın olan Afrika kartalı ile geleneksel bir kalkan ve çapraz yerleştirilmiş iki mızrak var. Kartal gücü, direnişi ve ihtişamı simgelerken, kalkan ve mızraklar cumhuriyeti koruma azmini gösteriyor.

Doğal ve büyüleyici

Ormanları, yeşil alanları, nehirleri, bataklıkları, tropikal denebilecek iklimi ve buralarda yaşayan vahşi hayvanları ile tipik bir Afrika ülkesi olan Güney Sudan, gerçekten çok çekici ve büyüleyici bir ülke. Başta “Beyaz Nil” ve onun bir kolu olan “Bahr el Gazal” nehirleri olmak üzere daha birçok nehir tarafından sulanıyor. Bu nehirler, “Sudd” sulak alanı ve “No Gölü” ile birlikte ülkeye hayat veriyorlar.

Burada, bildiğimiz 4 mevsim yok. Sadece 2 mevsim var: Kurak mevsim ve yağmur mevsimi. Genellikle Kasım- Nisan ayları arasında kurak mevsim, Mayıs-Ekim ayları arasında da yağmur mevsimi oluyor. Yağmur mevsiminde, sık görülen su baskınları nedeniyle insanlar kitleler halinde güvenli alanlara göç etmek zorunda kalıyorlar. Yılın en soğuk ayı Temmuz, en sıcak ayı ise Mart. Ama sıcaklık farkları 5-6 dereceyi geçmiyor.

Uganda sınırı yakınında bulunan Imatong Dağlarındaki 3187 m rakımlı Kinyeti Tepesi, ülkenin en yüksek noktası. Ama burası dağlık bir ülke değil. Tropikal ormanlar, bataklıklar ve sulak alanlar ve geniş çayırlarla kaplı olan Güney Sudan, vahşi hayvanlara, koruma altındaki milli parklara ve rezervlere sahip. Sayısız kuş çeşidi yanında, antilop, aslan, su aygırı, fil, maymun, zebra ve zürafa gibi Afrika’ya has hayvan toplulukları burada yoğun bir nüfusa sahipler ve göç alanlarıyla birlikte çok zengin bir doğal yaşam oluşturuyorlar. Hayvancılıkla uğraşan köylülerin yetiştirdiği sayısız sığır ve keçi sürülerini de buraya ekleyelim.

Etnik uyum

Güney Sudan’da yerli halk çeşitli etnik toplulukların mensubu. Ülkede 200’ü aşkın etnik grup olduğu söyleniyor ama bunlardan bazıları aynı kabilenin kolları. Aslında, 64 ayrı kabile olduğu belirtiliyor. Kabileler arasında bazen küçük anlaşmazlıklar çıksa da, yüzyıllardır bir arada yaşayabilecek bir uyum yakalamışlar.

En kalabalık topluluk olan “Dinka”lar nüfusun yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyorlar. İkinci sırada ise, nüfusun yüzde 20’sini oluşturan “Nuer”ler var. Diğer önemli kabileler arasında, “Şilluk”ları, “Murle”leri, “Bari”leri, “Aşoli”leri ve “Moro”ları sayabiliriz. Ülkede hristiyanlar çoğunlukta. Bir kısmı Katolik, bir kısmı da Anglikan olmak üzere, nüfusun yüzde 60’dan fazlası hristiyan. Hayvanlara, bitkilere ya da başka cisimlere tapan “animist”lerin oranı da yüzde 32 dolaylarında. Müslüman halkın oranı ise, yüzde 6,2.

Halkın genellikle kırsal kesimde yaşadığı Güney Sudan’ın resmî dili İngilizce ama çok sayıda yerel dil de var. Örneğin, pek çok dialekti olan Nuer-Dinka dilini 1,5 milyonu aşkın kişi konuşuyor.

Zor yıllar

İç savaşlarla geçen yaklaşık 40 yıldan sonra kazanılan bağımsızlık elbette ki sorunların hemen giderilmesini sağlamıyor. Yeni bir devlet kurmak kolay değil. Aşılması gereken pek çok eşik var ve Güney Sudan’ı umutlu ama zor yıllar bekliyor.

Her şeyden önce, iç savaş, çok ciddi bir altyapı sorunu, göç ve yıkım getirmiş. Bugün, Güney Sudan yoksul bir ülke ve en başta gıda malzemesine ihtiyacı var. Ülkede sağlık sistemi yeterli değil. Temiz suya erişim hala ciddi bir sorun, içme suyunun ana kaynağı artezyen kuyuları ve açık kuyular. Yeni devletin önündeki en büyük görevlerden biri su kaynaklarının yönetimi olacak.

Yetenekli ve bilgili devlet kadrolarına ihtiyaç var. Aslında, geçmiş yıllarda başka ülkelere gidip çok iyi eğitim almış, bilgili ve deneyimli Güney Sudan’lıların bağımsızlık sonrasında başlayan yurda dönüş süreci devam ettikçe bu ihtiyaç giderilebilecek. Ama, iklim değişikliği, nüfus artışı, ormanlar, ekilebilir topraklar, artan sanayi yatırımları ve çevre konuları gibi halledilmesi gereken diğer sorunlar da çözüm bekliyor.

Yaban hayatının, geniş göç alanlarının ve yollarının koruma altına alınması ise bir başka öncelik. Şu sıralar, ülkede inşaat çalışmaları hızla sürüyor, özellikle başkent Juba referandum sürecinden bu yana adeta bir şantiye görünümünde. Şimdilik, şehirde turistleri çekecek fazla koz olmasa da gelecek umut dolu ve her şey hızla yenileniyor.

Büyükelçi Dr. John Gai Yoh
HEYECANLI BİR BAŞLANGIÇ

Güney Sudan’ın Ankara Büyükelçisi Dr. John Gai Yoh dünyanın bu en genç devletinin ilk diplomatlarından. Görevi, ülkesinin güvenliğini sağlamlaştırmak, altyapısını ve ekonomisini geliştirmek ve ülkenin yer aldığı bölgelerde uyum ve istikrarı arttırmak için gereken ortaklıkların oluşturulmasına katkı sağlamak. Bu mülakatta, Büyükelçi Yoh, Güney Sudan’ın içinde bulunduğu koşulları ve Türkiye ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmasının sebeplerini anlatıyor.

DİPLOATLAS: Yeni bir devletin doğması her zaman umut verici bir gelişmedir, değil mi?

Dr. JOHN GAI YOH: Güney Sudan’ın bağımsızlığının yalnızca kendi halkımıza değil, uluslararası topluma da umut verdiğini düşünüyorum. Sudan’da yaklaşık 50 yıl süren mücadelenin ardından, çatışmanın her iki tarafı barışçıl bir çözüm üzerinde anlaşmayı başardı. Dahası, “Kapsamlı Barış Anlaşması” (CPA) ülkemizin ve halkımızın dönüşümünü gündeme getiren uzun ve ayrıntılı bir anlaşmadır. Halkımızın sosyoekonomik yaşamını değiştirmek istiyoruz. Bu da, sadece modern endüstrinin ve teknolojinin kurulmasıyla, hizmet sektörünün ve tarımın modernize edilmesiyle sağlanabilir. Güney Sudan’ı tek örnek yapan da budur.

DİPLOATLAS: Güney Sudan’ı özel kılan başka neler var?

Dr. JOHN GAI YOH: Coğrafi konumumuz ve doğal kaynaklarımız. Güney Sudan’ın komşuları bir zamanlar bir imparatorluk olan Etiyopya, bölgenin en büyük ve zengin ülkesi olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Batı Afrika’ya açılan kapımız olan Merkezî Afrika Cumhuriyeti, denizle bağlantımızı sağlayan Kenya’dır. Sudan da, Sahraaltı Afrikası ile Orta Doğu arasındaki sınır bölgesidir. Aslında, biz de Orta Doğu’nun bir parçasıyız. Biz Sahra-altı Afrika’da Orta Doğu kültürünü anlayabilen tek ülkeyiz, çünkü her ne kadar resmi dilimiz İngilizce olsa da, iletişim için ağırlıklı olarak Arapçayı kullanıyoruz. Yüzölçümü olarak, Kenya, Uganda ve Rwanda’nın toplamına eşitiz. Doğu Afrika’da ve Horn bölgesinde, krizlerle mücadele edilen bir alandayız ve bu krizlerin aşılmasında bir rolümüz olduğu görülüyor.

DİPLOATLAS: Doğal kaynaklardan bahsetmiştiniz.

Dr. JOHN GAI YOH: Biz, dünyanın en uzun ve uğruna en çok mücadele edilen ırmağı Nil’in yüzde 60’ına bekçilik ediyoruz. Ülkemizde üç farklı iklim hüküm sürer. Topraklarımızda sadece Serengeti’de görülebilecek ölçüde doğal hayat göçü gerçekleşiyor. Topraklarımızın yüzde 85’i verimli ve tarıma elverişli alanlardan oluşuyor. Nil sayesinde çok geniş sulak alanlarımız ve büyük balıkçılık rezervlerimiz var. “Hayvan Kaynakları ve Balıkçılık”, “Su ve Sulama” Bakanlıklarımız, bu nedenle var. Sonra, Afrika’daki dördüncü veya beşinci büyük petrol üreticiyiz. Şu an için bize 30 ila 35 yıl yetecek kadar, 5 milyar varil kanıtlanmış rezervimiz olduğunu tahmin ediyoruz, ve bu potansiyel rezervlerin sadece yüzde beşini oluşturuyor. Altın, bakır, elmas ve hatta batı bölgelerimizde olan uranyum gibi mineraller bizi bu alanda da güçlü kılıyor.

DİPLOATLAS: İki yıllık kısa bağımsızlık tarihinde Güney Sudan ne kadar ilerleme kaydetti?

Dr. JOHN GAI YOH: 9 Temmuz 2011 günü bütün dünya tarihî bir olaya, referandum sonucu gerçekleşen barışçıl bir ayrılığa ve zengin kaynakları ile büyük jeopolitik önemi olan bir ülkenin doğuşuna tanıklık etti. Bu dünyaya model olabilecek yeni bir ülke olarak bizi ilgi odağı haline getirdi. Bugün Juba’nın ve Güney Sudan’daki diğer yerlerin görünümü üç ayda bir değişiyor. Herkes çok çalışıyor. Ama, denize kıyısı olmayan bir ülkeyiz. Yakın komşularımız bize 200 milyonluk bir pazar sunsa da, sanayimiz yok. Çimento ve inşaat malzemeleri bile üretmiyoruz. Nereye gittiğimizi bilsek de bazı şeyler zaman alacaktır. Hem halkımızın hem de dünya kamuoyunun beklentilerine cevap vermek gerekiyor.

DİPLOATLAS: Güney Sudan’ın ekonomik planı nedir?

Dr. JOHN GAI YOH: Birinci beş yıllık “Güney Sudan Kalkınma Planı (2011-2015)” ve “Vizyon 2040” devletin inşası, altyapı ve ekonomi için çok önemli unsurlar içeriyor. İlk on yıl boyunca ithalata dayalı bir ekonomi olacağız. Hem tüketim mallarını, hem de ileride daha kendine yeter olmamızı sağlayacak teknolojiyi ithal etmek zorundayız. Sağlık hizmetlerini, yolları, havaalanlarını, okulları, elektrik ve su arıtma sistemlerini geliştirmeliyiz. Bunun maliyetini karşılamak için doğal kaynaklarımızı, özellikle de petrolü ve tarımı kullanmalıyız. Bütün bunlar için ortaklara ihtiyacımız var. Güçlü bir lojistik ve arz zincirimiz olmalı. Kenya, Sudan ve Etyopya bizim mevcut giriş ve ithalat-ihracat noktalarımızdır. Lojistik ve toptancılıkla uğraşan firmalara ihtiyacımız var. Ulusal kalkınma planını her beş yılda bir güncelleyecek ve uygulanmasını sağlayacağız.

DİPLOATLAS: Güvenlik ve devleti yapılandırma konularında neler yapacaksınız?

Dr. JOHN GAI YOH: Girişimcileri çekebilmek için siyasi istikrara ihtiyacımız var. Sudan’la ekonomi, siyasi ilişkiler, güvenlik ve sınırlara dair dokuz anlaşma imzaladık. Aynı şeyi diğer beş komşumuzla da yaptık. Sudan ile aramızdaki güven eksikliğinden dolayı, bu anlaşmaların Afrika Birliği ve Birleşmiş Milletler tarafından gözlemlenmesi çok önemli. Petrol bizde ama gerekli altyapı onlarda. 2,000 km uzunluğunda sınırımız var. Sınır bölgesinde altı milyon kişi yaşıyor. Bu birinci ulusal önceliğimizdir. İkinci öncelik ise, yeni kurumların oluşturulmasıdır. Bu, yeni bir anayasa ve yeni bir nüfus sayımı anlamına geliyor. Ulusal hükümetin yanında, 10 eyaletten, 79 ilden ve 500’ü aşkın payam’dan oluşan mevcut idarî yapıyı sürdürmek isteyip istemediğimize karar vermemiz gerekiyor. Bu arada, başta Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği olmak üzere, uluslararası örgütlerde yer almaya başladık.

DİPLOATLAS: Güney Sudan’ın dış politikasını tarif eder misiniz?

Dr. JOHN GAI YOH: Dış politikamızın temelini oluşturan soru şudur: “dünyanın geri kalanında bize gereken ne var, ve dünya bizdeki neye ihtiyaç duyar?” İlk kararımız 22 ülkede büyükelçilik açmak olmuştu. Bu temsilciliklerimiz komşumuz olan ülkelerde, uluslararası merkezlerde, BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesi olan ülkelerde, Orta Doğu’da Mısır ve Türkiye’de, Güney Afrika’da Zimbabwe ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, Batı Afrika’da Gana ve Nijerya’da ve birkaç etkili ülkede yer alıyor. Bu ortaklıklardan bazıları siyasî, bazıları da ekonomik ağırlıklıdır, bazıları ise güvenliğe yöneliktir.

DİPLOATLAS: Güney Sudan neden Türkiye’de büyükelçilik açmayı seçti?

Dr. JOHN GAI YOH: Öncelikle, Mısır aracılığıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydık. Halâ da benzer idarî ve askerî yapılarımız var. Bu tür tarihi bağlantıları kullanmak gerekir. Hartum’da, Kahire’de ve Londra’da büyükelçilikler açarken, Ankara’da da bir büyükelçilik açmak doğru karardı. İkinci olarak, Türkiye Afrika’ya açıldı. Bağımsızlığımızı tanıyan ilk ülkelerden biri olmasının yanında, Türkiye’nin bölgemiz ticaretinde, kalkınmasında ve güvenliğinde etkin bir rolü var. Türkiye özelikle Somali’de etkin ve bizim mallarımız da doğu Afrika sahillerinden geçiyor. Ayrıca Türkiye’nin Sudan’la olan özel ilişkisini de olumlu biçimde kullanmalıyız. Üçüncü olarak, Türkiye tarıma dayalı ekonomisini başarılı bir biçimde sanayileştirmiş bir ülkedir ve bizim ekonomik kalkınmamıza hafif sanayi aracılığıyla yardımcı olabilir.

DİPLOATLAS: İkili ilişkiler şimdiye kadar nasıl ilerledi?

Dr. JOHN GAI YOH: Dış İşleri Bakanımız Nhial Deng Nhial Kasım 2012’de Türkiye’yi ziyaret etti. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin Genel Sekreteri ve Güney Sudan’lı Baş Müzakereci Pa’gan Amum da Nisan 2013’de buradaydı. Türk bakanların Güney Sudan’ı ziyaret etmesi de planlanıyor. İmzalanmaya hazır bir teknik işbirliği anlaşması var ve sivil havacılık, sağlık sektörü, polis eğitimi, enerji ve eğitim şimdiden öncelikli alanlar olarak belirlendi. İş dünyası bakımından gidişat çok iyi. Bir Türk şirketi Merkezî Equatoria’da 250 milyon dolarlık inşaat projeleri yürütüyor, bir diğeri 150 milyon dolar maliyetli bir otel yapıyor ve bir üçüncüsü de Juba havalimanına 230 milyon dolarlık yatırım yapmayı plânlıyor. Bu yılın sonuna dek, Türk firmalarının Güney Sudan’daki yatırımlarının değerinin bir milyar dolara ulaşması mümkün. Juba’daki Türk Büyükelçiliğinin çok etkin olduğunu ve işadamlarının Güney Sudan’a da gelmelerini sağladığını belirtmeliyim. Bizim de Ankara’daki büyükelçiliğimizi açalı henüz on ay olduğu halde heyecanlı bir başlangıç yapmış olduğumuzu düşünüyorum. Seçme şansımız yoktu, hızlı davranmak zorundaydık. Türk hükümeti de bize gerçekten çok destek oldu.

EN HIZLI GELİŞEN BAŞKENT
JUBA

Güney Sudan’ın başkenti Juba, daha önceleri mütevazi bir eyalet merkezi iken, bugün hızla büyüyen ve gelişen bir şehir. Yeniden yapılanma çalışmaları o kadar hızlı sürüyor ki, şehrin bazı kesimlerinin görünümü birkaç hafta içinde tamamen değişmiş olabiliyor.

9 Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan’ın başkenti ilân edilen Juba, “Merkezî Ekvatorya” eyaletindeki geniş bir vadinin ortasında ve Beyaz Nil nehrinin kıyılarında yer alıyor. Ülkenin güney komşusu olan Uganda sınırına yaklaşık 110 km uzaklıktaki Juba’nın nüfusu 360,000 dolaylarında.

Yıllardır kırsal bir kasaba görünümünün hakim olduğu Juba, şimdi olağanüstü bir değişim süreci yaşamaya başlamış. Her yerde modern binaların inşaatları yükseliyor. Eskiden beri canlı bir ticaret merkezi olarak bilinen Juba, şimdi de uluslararası bir diplomasi ve iş merkezi olmak yolunda ilerliyor.

Bu ilginç kentin merkezinde, gölgesinde erkeklerin çay ve nargile içtiği, kurutulmuş papirus yapraklarından yapılmış, çatısı saman saplarıyla kaplı tipik Afrika kulübelerinin ve kerpiç evlerin yanında, modern yapıları da görmek mümkün. Değişimin işaretleri her yerde farkediliyor; bir yandan yeni binalar yükselirken, diğer yandan eskiler de yenileniyor. Şehirde boş ev bulmak zor, o yüzden kiralar ve otel fiyatları yanına yaklaşılır gibi değil; yani Juba pahalı bir şehir.

Boda-boda

Ülkede trafik sağdan işliyor ve Juba’nın her yerinde görülebilen yüzlerce “bodaboda” şehir trafiğinde önemli bir yer tutuyor. Bisiklet üzerinde yapılan küçük değişikliklerle yolcu taşımaya elverişli hale getirilen “bodaboda” nın üretiminde artık motorlu bisikletler kullanılıyor. “Boda-boda” İngilizcedeki “Border-to-border” deyiminden gelmiş; yani “sınırdan sınıra”. Eskiden, çevre ülkelerdeki sınır kapılarının birbirinden uzak olması, bir ülkeden çıkış yapanın diğer ülkenin giriş kapısına ulaşmasını zorlaştırıyormuş. Bu ihtiyaç, boda-boda’ların doğmasına neden olmuş. Bir sınırdan çıkış yapan yolcu bu araçla tampon bölgeyi kolayca geçip öbür sınıra gidebilir hale gelmiş. Şimdilerde ise, boda-boda’lar şehir içinde taksi olarak kullanılıyor.

Arada kesintiler ve barış dönemleri olsa da, ülkede 50 yıldan fazla sürmüş olan bağımsızlık savaşının izlerini Juba’da bugün bile görmek mümkün. Ama, Juba bugün çok köklü bir yenilenme süreci içinde ve dünyanın en hızlı büyüyen şehri sayılıyor. Güvenlik, sağlık, yaşam kalitesi, eğitim gibi konularda henüz sorunlar olsa da Juba yüzünü umutla geleceğe çevirmiş durumda. Zaten, iyimser olmak için birçok nedeni de var. Şehirde bir yandan mayınlar temizleniyor, diğer yandan da su ve elektrik dağıtımı rayına giriyor. Yağmur mevsiminde çalışmalar biraz yavaşlasa da, yollar asfaltlanıyor, atık ve temizlik yönetimi iyileştiriliyor, model çiftlikler oluşturuluyor. Her şey yavaş yavaş yoluna girerken, uluslararası yardımların ve petrol gelirlerinin de katkısıyla Juba yeniden doğuyor.

Geniş caddelerin kenarında, şehrin geçmişinin tanığı gibi duran harabe villaların bazıları birer tek katlı otele dönüştürülmüş. Şehirde yazın hava kuru, çok sıcak ve tozlu. Yağmur mevsimi başladığında ise, bambaşka bir mutluluk sarıyor insanları. Zemin sanki yemyeşil bir halıyla kaplanıyor. Yağmur bütün tozu götürüyor, her yer temizleniyor, tonlarca toz çamur gibi akıp gidiyor.

Ekonomik Cazibe

Juba, İkinci Sudan iç savaşının stratejik noktalarından biriymiş ve burada şiddetli çatışmalar yaşanmış. O kanlı dönemde şehir dünyayla bağı kopmuş bir garnizondan ibaretken ve halkın hayvan yetiştiriciliğinden başka bir ekonomik faaliyeti yokken bugün, her hafta yeni iş yerleri açılıyor. Artık yol kenarlarında, küçük tezgâhları ve büfeleriyle satıcılar var. Şehre adeta para yağıyor. Dünyanın her yerinden yatırımcılara kucak açılmış. Toprağının altı petrol kaynayan Juba, petrol şirketleri için çok çekici bir kent. Rus, Çin ve İngiliz şirketleri şehirde çok aktifler; özellikle inşaat işleri Çinlilerin elinde.

Bağımsızlık sonrasında, Juba’nın nüfusunun da sürekli arttığı gözlemleniyor. Bir yandan, Etyopya, Uganda ve Kenya gibi komşu ülkelerden yoğun bir iş göçü yaşanırken, bir yandan da, daha önce çeşitli nedenlerle yurt dışına yerleşmiş olan Güney Sudanlılar artık daha güzel bir hayat umuduyla ülkelerine geri dönmeye başlamışlar. Şehirdeki yabancı iş adamlarının sayısıyla birlikte, uluslararası kuruluşların ve diplomatik temsilciliklerde görevli yabancıların sayısı da her gün artıyor.

Juba, eskiden de Kenya, Uganda ve Kongo arasında önemli bir ticarî kavşakmış. Özellikle petrol bulununca, nehir taşımacılığı petrol sevkiyatında birinci plana yerleşmiş. Beyaz Nil üzerindeki Juba köprüsü, başkentin ve Güney Sudan’ın Beyaz Nil’i aşan tek karayolu köprüsü olarak hayati bir öneme sahip. 252 metrelik köprü 2010’da bir kaza sonucu hasar görünce gıda, mal ve yapı malzemeleri sevkiyatı ciddi biçimde aksamış. Güney Sudan Başkanı Salva Kiir’in, göreve gelir gelmez ilk işi köprünün onarılmasını sağlamak olmuş, bu da köprünün stratejik öneminin bir göstergesi. Şehrin kuzeyindeki uluslararası havaalanı, 2009 yılından beri açık. Mısır, Etyopya, Kenya ve Uganda Havayollarının Juba’ya düzenli uçak seferleri var. İç savaşta terkedilen nehir limanı ise şimdilerde yenilenip genişletiliyor.

Gergedan Şehir

Juba, aynı zamanda bir eğitim merkezi. 2006 yılında açılan Juba Devlet Üniversitesi İngilizce eğitim veriyor. Ayrıca, ülkede her alanda görülen teknisyen sıkıntısını gidermek için, mesleki eğitim kursları düzenleniyor, derslik sayısı giderek arttırılıyor. Cizvitmisyonerlerine ait özel Sudan Katolik Üniversitesi’ne bağlı Edebiyat ve Sosyal Bilimler Fakültesi de 2008’den beri faaliyette. Kiliseler eğitim altyapıları oluşturmak yanında, tıp merkezleri, yetimhaneler ya da misafirhaneler kurmak gibi yardım çalışmaları ile birer kurtarıcı konumundalar ve istihdam da sağlıyorlar. Şehir merkezindeki Aziz Teresa Katedrali, Katolik Juba Başpiskoposluğu’nun merkezi. Yapımına 1952’de başlanan katedral, sütlü kahve ve beyaza boyalı sade ve modern bir bina, hemen yanında alçakgönüllü bir saat ve çan kulesi var.

Yetkililer, hem imaj değiştirmek, hem de havadan ülkeyi gezecek ziyaretçileri benzeri görülmemiş bir manzarayla karşılaştırmak için şehir planlarını vahşi orman hayvanları biçiminde yapmayı düşünmüşler. Juba da gergedan biçiminde bir şehir olacak. Bu çok yenilikçi projenin maliyetinin 10 Milyar Doları aşacağı ve onlarca yıl süreceği tahmin ediliyor. Pek çok kişi projeyi çılgınca bulsa da vahşi orman hayvanları binlerce yıldır Güney Sudanlıların hayatlarının bir parçası olmuş.

VERİMLİ TOPRAKLAR
BAHR EL GAZAL
BÖLGESİ

Bahr el Gazal, Güney Sudan’ın kuzey-batısında tarihî ve verimli toprakların oluşturduğu geniş bir alan. Adını, bölgeyi sulayan “Bahr el Gazal” nehrinden almış. 716 km uzunluğundaki nehir, Beyaz Nil nehrine dökülüyor.

Güney Sudan’ın Bahr el Gazal bölgesi, ülkedeki 10 eyaletten 4’ünü içeren geniş bir bölge. “Batı Bahr el Gazal”, Kuzey Bahr el Gazal”, “Warrap” ve “Lakes” yani “Göller” ismini taşıyan eyaletler bu bölgeyi oluşturuyor. Bölgenin batısında Merkezi Afrika Cumhuriyeti, kuzeyinde ise Sudan var. Güneyinde Ekvatorya bölgesi, doğusunda da yukarı Nil havzası yer alıyor.

Bahr el Gazal, adını aynı adı taşıyan ve bütün bölgeyi sulayan nehirden almış. Arapçada Bahr el Gazal, “Ceylanlar Denizi” anlamına geliyor. Gerçekten de, buralarda her an ceylanlarla; hatta zürafalarla veya zebralarla karşılaşabilirsiniz. Zaten burası modern hayatın gerilimli ve telaşlı ortamını tümüyle unutabileceğiniz, doğal yaşamın egemen olduğu kırsal bir alan.

Zürafa şehir: Wau

“Batı Bahr el Gazal” eyaletinin merkezi olan Wau, aynı zamanda ülkenin en kalabalık ikinci şehri. Yaklaşık 140,000 nüfusun yaşadığı Wau şehrinin planı yeniden tasarlanma aşamasında. Plana göre, şehre havadan bakıldığında zürafa biçiminde bir yerleşim bölgesi görülecek. Bu ilginç şehir planlamasının 20 yıl içinde gerçekleşmiş olacağı söyleniyor.

Türkçede “Uau” şeklinde telâffuz edilmesi gereken Wau, ülkedeki en büyük etnik grup olan Dinka kabilesinin de yoğun olduğu bir şehir. Demiryolu hattı üzerinde önemli bir istasyon olan Wau, aynı zamanda bir havaalanına da sahip. Ayrıca ülkedeki önemli karayolu hatlarından 5’i buradan geçiyor. Bu durum Wau’yu büyük bir ulaşım merkezi haline getirmiş. Bu nedenle, şehirde canlı bir ticarî yaşam fark ediliyor. Sokaklar satıcıların istilâsına uğramış gibi. Her türlü malzemeyi bulabileceğiniz bu curcunada en göz alıcı ürünler capcanlı desenleriyle kırmızı ağırlıklı rengârenk kumaşlar ve giysiler.

Wau, aynı zamanda bir üniversite şehri. “Bahr el Gazal Üniversitesi”nin yanında, “Güney Sudan Katolik Üniversitesi”nin ikinci kampüsü de burada bulunuyor.

Aweil

“Batı Bahr el Gazal”ın komşusu olan “Kuzey Bahr el Gazal” eyaletinin merkezi, Aweil, iki nehrin, yani Lol ve Pongo nehirlerinin birleştiği noktada yer alıyor. Aweil şehrinin, yağmur mevsimine göre değişkenlik gösteren bir nüfus yapısı var. Normal zamanlarda 40,000 civarında olan nüfus, yağmur mevsiminde, olası sel baskınlarından kaçınmak için civar kasabalardan gelen göçmen halk nedeniyle 100,000’e yaklaşıyormuş.

Aweil şehri demiryolu ile Wau’ya, uçakla da başkent Juba’ya bağlanabiliyor. Küçük de olsa, Aweil havaalanı bölge için çok önemli. Hastane sayısının çok yetersiz olduğu Güney Sudan’da, ülkenin en iyi 3 hastanesinden birinin de yine Aweil’de bulunduğunu belirtelim.

Aweil’de halkın çoğunluğu hristiyan, ya da animist. En çok yerli Nuer-Dinka dili konuşuluyor. 1980 yılından bağımsızlık ilânına kadar, bölgede Hartum’a bağlı Müslüman milislerle yerli gruplar arasında sürekli çatışmalar yaşanmış. Tabii, bu çatışmaların bir başka nedeninin de bölgenin zengin petrol rezervlerine ve su kaynaklarına sahip olmasından kaynaklandığı gözden kaçmıyor.

Göller ve Warrap

“Lakes”, yani “Göller” adını taşıyan eyalet, Güney Sudan’ın tam ortasında yer alıyor. Burası, başka bir ülkeyle sınırı olmayan tek eyalet. “Lakes”in merkezi olan Rumbek, iç savaşa son veren 2005 barış anlaşmasından sonra, birkaç aylığına Güney Sudan’ın başkentliğini yapmış.

Rumbek’in merkezi sayılan “Özgürlük meydanı” (Freedom Square) hayli geniş bir alan. Şehirdeki bütün törenler ve kutlamalar burada yapılıyor. Tabii, mitingler ve gösteriler de. Zaman zaman futbol ya da basketbol karşılaşmalarına da sahne olan meydan, günlük hayatta ise halkın buluşma noktası.

Rumbek’in nüfusu 35,000 civarında. Şehirdeki önemli binaların çoğunu, Eyalet Yönetim Merkezi, ya da Belediye gibi resmi binalar oluşturuyor. Güney Sudan Merkez Bankası’nın da burada kurulması plânlanıyor. Zaten bazı ticari bankaların da şehirde şubeleri var. Rumbek Üniversitesi ise, Güney Sudan’daki 4 kamu üniversitesinden biri.

Bahr el Gazal bölgesindeki dördüncü eyalet ise “Warrap”. Bazı belgelerde “Warab” şeklinde de yazıldığı görülüyor. Warrap’ın merkezi olan “Kuajok” şehri Jur nehri kıyılarına kurulmuş. Başkent Juba’ya uzaklığı 690 km. Kuajok’a 34 km uzaklıktaki Gogrial kasabası da yörede görülmesi gereken yerlerden.

Warrap eyaleti, çok sayıda ünlü ve başarılı Güney Sudanlının doğum yeri olmakla da tanınıyor. Cumhurbaşkanı Salva Kiir Mayardit, dünyaca ünlü basketbolcu Manute Bol ve uluslararası top model Alek Wek Warrap’ta doğan ünlüler listesinde yer alıyorlar.

Abyei

Warrap eyaletinin kuzeyinde, henüz Sudan ve Güney Sudan arasında tartışmalı bir bölge olan Abyei yer alıyor. Aslında, Abyei, Warrap eyaletine bağlı bir il. Abyei’nin çok büyük ekonomik değeri var, çünkü hem önemli bir petrol rezervine sahip, hem de Kiir nehriyle sulanan topraklarının tarımsal potansiyeli çok fazla. Abyei’nin nüfusu 75,000 civarında.

UMUTLARIN YEŞERDİĞİ YER
YUKARI NİL BÖLGESİ

Ülkenin kuzey doğusunda yer alan ve kuzeyinde Sudan, doğusunda da Etyopya ile sınırı olan Yukarı Nil bölgesi, “Yukarı Nil”, “Jonglei” ve “Unity”, yani “Birlik” eyaletlerinden oluşuyor.

Üç eyaleti kapsayan Yukarı Nil Bölgesi, Güney Sudan’ın kuzey- doğusunda, şimdilik tarım ağırlıklı bir yaşamın hüküm sürdüğü, yoksul görünümlü bir bölge. Ama burası hem Afrika’nın en sulak ve verimli alanlarından biri, hem de yer altında önemli petrol rezervlerinin yattığı biliniyor. Bu nedenle, yakın bir gelecekte refah seviyesinin hızlı bir yükseliş göstermesi hiç de şaşırtıcı olmayacak. Güney Sudanlılar, bunu bildikleri için, sabırla umutların yeşermesini bekliyorlar.

Jonglei Eyaleti

Jonglei, Güney Sudan’daki 10 eyalet içinde, en geniş olanı. Jonglei eyaletinin en büyük şehri ve merkezi olan Bor ise yaklaşık 25,000 nüfuslu ve Beyaz Nil nehri kıyılarında konuşlanmış. Aslında, Bor çok eski bir yerleşim yeri sayılmaz. Buradaki şehirleşme 1905 yılında hristiyan misyonerlerinin gelmesi ile başlamış. O yıllarda İngiliz misyonerlerinin açtığı ilkokul, daha sonra ilk Afrikalı Anglikan Piskoposu olacak olan Daniel Deng Atong’u yetiştirmiş.

Bugün, bir devlet okulu olan “John Garang Üniversitesi” ne ev sahipliği yapan Bor’da bir de havaalanı var. Karayolları dışında, Beyaz Nil üzerinde nehir taşımacılığı da yapılıyor.

Bor’un hemen güneyinde ise, dünyanın en büyük sulak alanlarından olan Sudd yer alıyor. Sudd, Afrika’nın da en büyük sulak alanı. Bor ile No Gölü arasında 30,000 km2’lik bir alanı kaplıyor ve yağmur mevsiminde daha da genişliyor. Ancak sıcaklığın yol açtığı buharlaşma nedeniyle ve bazen de taşkınlarla sularının çoğunu kaybediyor. Çok özel bir eko-sisteme sahip olan ve büyük kısmında vahşi hayatın hüküm sürdüğü Sudd bölgesinde balık avcılığı, havyan yetiştiriciliği ve tarım yapılıyor. Bölge halkının ve hayvan sürülerinin yaşamı, bu bölgede “Bahr el Cebel” diye adlandırılan Beyaz Nil’in su rejimine bağlı. Nehrin su rejimindeki değişiklik, toprağın kullanım biçimini, su bitkilerinin dağılımını ve otlakların yerlerini değiştiriyor. Bazen, hayvan otlatmak için daha yükseklere çıkmak gerekiyor. Bölgede doğal düzeni değiştirip, yaşamı kolaylaştıracak olan Jonglei kanalı’nın yapımı 1978 yılında başlamış ama iç savaşla birlikte durmuş. Şimdi üzerinde yeniden çalışılıyor. Bugün, öngörülen 360 km’den 240’ı tamamlanmış durumda. Beyaz Nil’in akış yönünü değiştirecek kanal iyileştirme amaçlı; buharlaşmayı önlemeyi ve suyun kalitesini artırmayı hedefliyor. Ama sulak alanları ve bataklıkları daraltarak iklim değişikliğine ve yeraltı kaynaklarının zayıflamasına yol açma riski de var.

Nil’in iki büyük kolundan biri olan Beyaz Nil, Nimule’nin kuzeyinden Güney Sudan’a giriyor ve Arapça dağ nehri anlamına gelen Bahr el Cebel adını alıyor. Nimule ile No Gölü arasında güneyden kuzeye akan nehir, No Gölü’nde Bahr el Gazal’le birleşiyor ve birlikte Beyaz Nil’i oluşturuyorlar.

Sudd bataklığının kuzeyindeki No gölü, Bahr el Cebel ile Bahr el Gazel nehirlerinin kesiştiği nokta. Kıyılarında Güney Sudan’ın en büyük kabilelerinden Nuerler yaşıyor. Nuerler topluluğunda hiyerarşi yok. Zaten şefleri de yok. Sosyal uyum içinde anlaşmazlıklar barışçı şekilde hallediliyor. Kurak dönemde, hayvan sürüleri ile köylerini terkediyor, su kaynakları yakınlarında kamp kuruyorlar. Aletlerini taş ve ağaçtan yapıyor, et ve süt ürünleri ile besleniyor, darı yetiştiriyor, yağmur zamanı da balık avlıyorlar. Kıtlık zamanında bile yiyeceklerini paylaşıyorlar.

Yukarı Nil Eyaleti

Bölgeye adını veren Yukarı Nil Eyaleti’nin merkezi Malakal, 140,000 dolaylarındaki nüfusu ile ülkenin dördüncü büyük şehri. Güney Sudan’ın kuzeyinde yer alan Malakal, hem Sudan sınırına, hem de Etyopya sınırına yakın bir kent. Bölgede “Bahr el Cebel” olarak anılan “Beyaz Nil” Malakal’ın içinden geçiyor.

Bugün Yukarı Nil Eyaleti’nin siyasî ve ticarî merkezi durumunda olan Malakal, yakın geçmişteki iç savaş sırasında, Hartum’a bağlı birliklerin karargâhının bulunduğu yermiş. 2006 yılında, şehirde şiddetli çatışmalar yaşanmış. 2011 yılında, Güney Sudan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından, Hartum’a bağlı Sudan birlikleri şehirden çekilmişler. Şehir, şimdi hızlı bir toparlanma süreci içinde.

Malakal’da, hatta tüm eyalette yaşayan halkın yaklaşık üçte birini “Shilluk” kabilesi mensupları oluşturuyor. Ama Dinka, Nuer ve Maban kabilelerine mensup olanların sayısı da az değil. Ekonomik faaliyetleri daha ziyade tarıma, balık avcılığına, arap zamkı ihracına ve hayvan yetiştiriciliğine dayanıyor.

Yukarı Nil eyaletinin önemli şehirlerinden Kodok ise kuzey doğuda, Beyaz Nil’in batı yakasında, yaklaşık 8,000 nüfuslu küçük bir şehir ve Bahr el Gazal’ı kontrol eden bir noktada yer alıyor. 19.yüzyılın ikinci yarısında Hidiv İsmail PaşaKodok’u işgal edip Arap kaçakçılarla mücadele amaçlı bir garnizon kurmuş ve kasabanın adını Faşoda şeklinde değiştirmiş. Mısırlılar kasabadan ayrıldıktan 15 yıl kadar sonra Fransızlar buraya geldiklerinde terk edilmiş bir şehir bulmuşlar.

Fransa ile İngiltere arasındaki ünlü “Faşoda krizi”nden sonra, şehre hakim olan Britanya yeniden Kodok adını benimsemiş. İtalya ve Belçika da hüküm sürmüş buralarda; Batılılar arasında amansız bir rekabet yaşanmış. İngilizler döneminde bir misyoner grup Kodok’a yerleşmiş, hristiyanlaşma toprak bölüşümü çerçevesinde gerçekleşmiş. Beyaz Nil’in batısı katoliklere, doğusu Etiyopya sınırına kadar ABD kökenli presbiteryen kilisesine verilmiş. Zamanla katoliklik yaygınlaşmaya başlamış; 1933’te kurulan katolik misyon, 1974’te Malakal Başpiskoposluğuna bağlanmış. Son dönemdeki iç savaş sırasında da katliamlar ve büyük bir açlık dönemi yaşanmış Kodok’ta.

Güney Sudan’ın iki uluslararası havaalanından birisi Malakal’da bulunuyor. Burası ayrıca karayolu bakımından da önemli, çünkü Etyopya’ya buradan ulaşmak mümkün. Bu amaçla Etyopya sınırındaki Kurmuk kasabası ile Malakal’ı bağlayan karayolunun asfalt çalışmaları bugünlerde tamamlanıyor. Artık, iki ülke arasındaki ulaşım ve ticaret daha kolay olacak.

“Birlik Eyaleti”

Yukarı Nil havzasındaki bir diğer eyalet de “Unity”, yani “Birlik” adını taşıyor. Etnik bakımdan, burada yaşayanların çoğunluğu Nuer kabilesine mensup, Dinka’lar ise ikinci sırada. Eyaletin merkezi, petrol zengini bir kent olan Bentiu. Yaklaşık 10,000 nüfuslu bu küçük şehir, Bahr el Gazal nehrinin güney kıyısında ve Sudan sınırına da 60 km uzaklıkta bulunuyor. Nehrin kuzey kıyısında ise Rubkona isimli bir başka yerleşim yeri var. Bölgede, en taze ürünlerin bulunabildiği geniş Pazar yeri ile ün yapan Rubkona, bir köprü ile Bentiu’ya bağlı.

Şehirde ve bölgede yabancı şirketler tarafından işletilen çok sayıda petrol kuyusu var. Şehir, iç savaş sırasında büyük ölçüde zarar görmüş olsa da şimdi altyapısı yenileniyor, kısa zamanda, burada bir de üniversite kurulacak. Bentiu savaş boyunca Hartum hükümetinin otoritesi altında kalmış. Ama, sınırda bir kavşak noktası olan şehrin sakinleri için durum artık istikrarlı. Yıllarca şiddeti ve güvensizliği yaşayan insanlar, sonu gelmeyen katliamlardan ve yağmalardan kaçmak için buraya sığınmışlar. Açlık çeken çocuklar için yardım merkezi ve iki hastanesi ile Bentiu, bölgede sağlık hizmetlerinin verildiği nadir noktalardan biri.

GÜNEY SUDAN’IN GÜNEYİ
EKVATORYA BÖLGESİ

Güney Sudan’ın bütün güney kesimini doğu-batı ekseninde kapsayan “Ekvatorya bölgesi”, komşu ülkelerle ticaretin canlı olduğu bir bölge. Güney Sudan’ın başkenti Juba da bu bölgede, “Orta Ekvatorya” eyaletinde bulunuyor.

Üç eyaletten oluşan Ekvatorya Bölgesi Güney Sudan’ın tüm güney kesimini kapsıyor. Burası, aynı zamanda bir sınır bölgesi. Ekvatorya’nın kuzey-batısında Merkezî Afrika Cumhuriyeti, güney-batısında Demokratik Kongo Cumhuriyeti, güneyinde Uganda, güneydoğusunda Kenya ve kuzeydoğusunda da Etyopya yer alıyor. Doğal olarak, Güney Sudan’ın bu ülkelerle ticaretinin ve iş gücü alış-verişinin en canlı olduğu yer, Ekvatorya.

Batı Ekvatorya

Batı Ekvatorya eyaleti çok verimli topraklara ve uygun iklim koşullarına sahip bir yer. Oysa, bu verimli toprakların yüzde 20’si bile kullanılmıyormuş. Bu nedenle, burası tarım alanındaki yatırımlar için çok elverişli. Üstelik. yaklaşık 650,000 nüfusun yaşadığı bu topraklardaki Zande, Morus, Baka ve Balanda gibi çeşitli kabilelere mensup gruplar çok misafirperver ve uyumlu olarak tanınıyor. İç savaş sırasında çok tahribat gören eyalette, insanlar geçmişi çoktan unutmuş ve günlük hayatlarına dönmüşler.

Batı Ekvatorya eyaletinin merkezi olan Yambio, Demokratik Kongo sınırıyakınında yer alıyor. Burası aynı zamanda Piskoposluk merkezi. Yambio, ülkenin en uzun yağmur mevsimine sahip olan şehri. 2011 yılında, nüfusu 40,000 olarak belirlenmiş, ama bağımsızlık sonrasındaki göçlerle bugün bu nüfusun bir hayli artmış olması gerekiyor.

Bir çok Güney Sudan kenti gibi, Yambio’nun da küçük bir havaalanı var. Ayrıca, komşu Merkezî Afrika Cumhuriyeti’ne giden karayolu buradan geçiyor. Şehir, yine karayolu ile başkent Juba’ya, Göller eyaletinin merkezi olan Rumbek’e, ve güneydeki Yei şehrine de doğrudan bağlı.

Merkezî Ekvatorya

Merkezî Ekvatorya eyaleti, 22.956 km² yüzölçümü ile Güney Sudan’ın en küçük eyaleti. Ülkenin başkenti Juba, aynı zamanda eyaletin de merkezi. Burada ayrıca Rokon ve Yei gibi başka önemli şehirler de var. Özellikle, Kongo Demokratik Cumhuriyeti sınırına 30 km, Uganda’ya da 50 km uzaklıktaki Yei hem bir piskoposluk merkezi, hem de ulaşım açısından stratejik bir konuma sahip.

1950’li yıllarda, Yei nehrinin sol kıyısında inşa edilen bir kliniğin etrafında şehirleşen Yei’de, iyi işleyen bir gıda dağıtım ağı, 20 kadar su satış noktası ve verilen hijyen eğitimi ile hayat her gün daha da iyi oluyor. Yei, ulusal su dağıtım ağının hayata geçirilmesi için bir deneme merkezi, yani “pilot bölge” olmuş ve son yıllarda mucize gibi bir ekonomik kalkınma yaşamış. Uganda sınırına yakın oluşu onu tüketim mallarının geçiş noktası yapmış. Çok sayıda bar var, alkol tüketimi de hayli fazla. Şehir Kenya, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden gelen kamyoncular ve tüccarlar tarafından istila edilmiş gibi görünüyor. Mültecilerin gelişiyle de nüfusu hayli artmış.

Doğu Ekvatorya

Doğu Ekvatorya eyaleti, çiftçiliğin ve hayvancılığın önde geldiği bir alan. İnsanlar genellikle sığır, koyun ve keçi yetiştiriyorlar. Bu ürünlerin bir kısmı satışa yönelik olsa da, aslında çoğu kendileri tarafından tüketiliyor. Tarım ürünü olarak en çok üretilenler ise, tütün, patates ve mısır.

Yakın bir gelecekte, Doğu Ekvatorya madencilik konusunda önde gelen bir bölge olabilir. Çünkü, eyaletin bazı alanlarında maden yatakları olduğu biliniyor. Hatta, sayıları az olsa da, bazı uluslararası şirketler jeolojik araştırmalara çoktan başlamışlar. Özellikle Kapoeta yöresi, çimento ve cam sanayiinde kullanılan “kireçtaşı” açısından çok zengin. Burada ayrıca yerel imkânlarla altın da elde ediliyor.

Doğu Ekvator eyaletinin merkezi olan Torit, aynı zamanda etnik anlaşmazlıkların çözümü ve kalkınma için hayli çaba sarfeden Katolik piskoposluğunun da merkezi. Piskoposluk, iç savaş sırasında eğitim, sağlık, veteriner hizmetleri, su pompası temini gibi konularda halkın temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışan tek kurum olmuş.

Torit, daha 10 yıl kadar önce, 20,000 nüfuslu bir kasaba iken, şimdi 500,000 nüfuslu koskoca bir kent olmuş. Uganda sınırına yakın olmasının ve bağımsızlık sonrasında göç almasının bunda etken olduğu söyleniyor. Şimdilerde Torit’te hızlı bir yeniden yapılanma çabası var. Zaten okulları, hastaneleri ve canlı ticaret hayatıyla öne çıkan şehirde, yollar yeniden yapılıyor, oteller açılıyor, kısacası iç savaşın izleri hızla siliniyor.

1983-2005 yılları arasındaki iç savaş sırasında Sudan silahlı kuvvetleri tarafından yıkılan Saint Peter ve Paul Katedrali, bölgenin dinî geleneklerinin sembolü olmuş. ABD’den, Darfour’dan ve Sudan’ın diğer yörelerinden gelen bir grup müslüman gönüllünün katedralin restorasyonuna katkı sunma girişimi, bölgenin müslüman ve hristiyan toplulukları için bir umut ve barış ışığı olarak algılanmış.

Doğu Ekvatorya eyaletinin diğer önemli şehirleri arasında Kapoeta ve Nimule de var. Uganda sınırı yakınlarındaki Nimule, yeşile doymuş bir şehir. Bahr el Cebel, yani Beyaz Nil, Nimule’un kuzeyinden akıp Juba’dan geçiyor ve No Gölü’ne ulaşıyor. Nimule Milli Parkı doğa severlerin ve safari tutkunlarının gözdesi. Dar bir vadide akan Bahr el Cebel şelalelere sahip; yağmur sonrası deliriyor bu şelaleler. Gün batımını Nimule Parkı’nda izlemek ömre bedel.

İlemi üçgeni

Doğu Ekvatorya ile Kenya’nın kuzeyindeki Turkana Gölü arasında kalan ve İlemi Üçgeni olarak adlandırılan bölge ise, halen Güney Sudan, Kenya ve Etiyopya arasında ihtilaflı bir arazi. 10.320 ile 14.000 km² arasında değişken bir yüzölçümü olan bu tartışmalı toprak parçasının farklı dönemlerde sömürgeci güçler tarafından çizilen sınırları hep değişmiş ve belirsiz kalmış. Bu toprakların ekonomik potansiyelinin zayıflığı ve bölgenin politik istikrarsızlığı da sorunun çözümünü geciktirmiş. Zaten, sorunu çözmek de bölge ülkelerinin pek önceliği olmamış. Şimdi, Güney Sudan tarafından hak olarak talep edilen İlemi’nin tamamının kontrolü ve idaresi Kenya’nın elinde. Güney Sudan’ın 2011’de bağımsızlığını ilan etmesinden sonra, Kenya’nın, 1930-38 yıllarında çizilmiş olan “Glenday hattı”nın kuzeyindeki toprakları vermeye hazır göründüğü söyleniyor.

Bölgede yaşayan ve hayvancılıkla geçinen topluluğun adı “Turkanalar”. Kenya, Etyopya ve Güney Sudan’a dağılmış bir halk olan Turkanalar aslında göçer bir topluluk. Genellikle hasırdan yapılmış kulübelerde ve küçük aileler halinde yaşıyorlar. Kulübenin zemini kumdan oluyor, hali vakti yerinde olanlar ise yere hayvan derisi seriyor. Yılda birkaç kez kuraklığa bağlı olarak, su ve otlak bulmak için, yer değiştiriyorlar ve her şey yeniden kuruluyor. Turkanalar, Doğu Afrika’nın en yayılmacı ve en kural tanımaz kabilesi olarak biliniyorlar. Ne sömürge döneminde, ne de günümüzde hiçbir yönetim onları kontrol altına almayı başaramamış.

GİZLİ ZENGİNLİKLER

İlk bakışta, Güney Sudan yoksul görünen bir ülke. Fakat, hem yer altı zenginlikleri, hem de verimli toprakları o kadar fazla ki, iyi bir ekonomik örgütlenme ile çehresini kısa sürede değiştirebilir.

Henüz 2 yıllık bir bağımsız devlet olan Güney Sudan, şu sıralar olağanüstü gayretler sarf ederek ekonomisini büyütmeye ve sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışıyor. Asırlardır ihmal edilmiş ve doğal kaynakları başkaları tarafından yağmalanmış olan bu topraklarda, nereyse sıfır noktasından çağdaş bir ekonomik düzene ulaşmak kolay değil. Ama, Güney Sudanlılar büyük bir azim ve çalışkanlık göstererek bunu başarmayı amaçlıyorlar.

Altyapı sorunu

Bugün için, Güney Sudan ekonomisinin başta gelen sorunu alt yapı yetersizliği. Türkiye’ye yakın bir yüzölçümüne sahip olan ülkede, asfaltlanmış yolların uzunluğu, birkaç ay öncesine kadar sadece 300 km idi. Son aylarda yapılan çalışmalarla, bu rakamın 500 km’yi geçtiği söyleniyor. Bunun dışındaki yolların zemini genellikle toprak. Sadece üç büyük kent olan Juba, Malakal ve Wau’da elektrik şebekesi var ama o da bütün şehri kapsamıyor. Diğer yerlerde insanlar ya kendi jeneratörleriyle aydınlanıyorlar, ya da mum ışığında yaşıyorlar. Su şebekesi ise sadece 5 kentte var, ama sıkça olan kesintilere alışmak lâzım. Diğer yerlerde, kuyu sularını eve taşımak gerekiyor. Ülkedeki okul, hastane, fabrika, vs. gibi eksiklikleri de katınca Güney Sudan’ın ne büyük zorluklarla boğuştuğu ortaya çıkıyor.

Güney Sudan yönetimi bütün bunların farkında ve yol, köprü, havaalanı, su boruları, atık toplama, elektrik üretimi ve dağıtımı gibi konulardaki acil altyapı ihtiyacını gidermeye çalışıyor.

Aslında, petrol ve madenler gibi yer altı zenginliklerine ve çok verimli topraklara sahip olan ülkenin altyapı sorunlarını aşmakta fazla gecikmeyeceği düşünüldüğü için, Güney Sudan yatırımcıları fazlasıyla cezbeden bir yer haline dönüşmüş. Özellikle de, Çin ve ABD yatırımlar konusunda tam bir rekabet halindeler. Ülkede, finans sektörü, telefon ağı, ticaret ve madenler iştahları kabartan konulardan bazıları. Ayrıca, tarım sektöründen tıp alanına, inşaatçılıktan turizme kadar bir çok bakir alan yatırımcılarını bekliyor.

Petrol

Güney Sudan ekonomisinin yüzde 98’i petrole dayanıyor. Bağımsızlık öncesinde, bütün Sudan’ın petrol üretiminin yüzde 80’i Güney Sudan’da elde ediliyor ve boru hattıyla, Kızıl Deniz kıyısındaki “Port Sudan” limanına ulaştırılıyordu. Petrol endüstrisi ve ekipmanlar kuzeyde, en büyük rafineri ise Hartum yakınlarındaydı. Bağımsızlık sonrasında, Sudan, Güney Sudan petrolünün Port Sudan’a akması için para almaya başladı. Ancak, Sudan’ın varil başaına istediği ücreti pahalı bulan Güney Sudan, 2012 yılında üretimini durdurdu.

Bu sorun, iki ülke arasında yapılan müzakereler sonucunda şimdilik aşılmış görünüyor. 16 aylık bir aradan sonra, Geçtiğimiz 5 Mayıs 2013 tarihinde, Yukarı Nil eyaletindeki Paloch petrol tesislerinden boru hattına yeniden petrol pompalanmaya başlandı.

16 ay süreyle petrol gelirinden mahrum kalmak, tabii ki, yeni kurulan Cumhuriyet’i zora sokmuştu. Kırılganlaşan ekonomi enflasyonu yükseltmiş, ekonomik belirsizliğe yol açarak büyük yatırımları da engellemişti. Döviz sıkıntısı yüzünden azalan ithalat, fiyatların artmasına sebep olmuştu. Şimdi, petrol ihracatının ülkeye rahat bir nefes aldırması bekleniyor.

Aslında, petrol konusunda Sudan’a bağımlı olmaktan kurtulmak isteyen Güney Sudan’ın, komşuları Kenya ve Etiyopya ile ortak bir petrol boru hattı projesi de var. Juba rafinerilerinde işlenecek petrolün, Kenya’nın Port Lamu limanına ulaştırılması ve buradan dünyaya ihraç edilmesi öngörülüyor. Yapımına 2013’te başlanması öngörülen toplam 2,000 km uzunluğundaki hattın 22 milyar dolara mal olacağı hesaplanıyor.

Güney Sudan’ın Yukarı Nil, Jonglei, Union eyaletlerinde önemli petrol rezervleri var. Geçmiş yıllarda petrol bulunan bazı kuyular, iç savaş nedeniyle kapatılmış. Şimdi yeniden faaliyete geçmeleri için çaba harcanıyor. Bu konuda, Çin ve ABD firmaları Güney Sudan’a yardımcı oluyorlar.

Tarım

Güney Sudan ekonomisinde büyük yer tutmasa da, ülkenin günlük yaşamında tarımın çok önemli bir yeri var. Aslında, tarım Güney Sudan için büyük bir potansiyel ve yakın bir gelecekte ekonomideki payının hızla artması bekleniyor.

Herşeyden önce, ülke topraklarının yüzde 29’u ormanlardan oluşuyor. Bu ormanlarda, tüm dünyada kaliteli mobilya yapımında kullanılan “maun”, “abanoz” ve “tik” (teak) ağaçlarının, deyim yerindeyse, deposu var. Henüz çok az bir bölümü ihraç edilebiliyor.

Orman alanlarının dışında kalan arazilerin yarıdan fazlası, yani yaklaşık 40 milyon hektarlık bölümü ekilebilir ve verimli topraklar. Buralarda, arpa, buğday, pamuk, susam, şekerkamışı, yer fıstığı, ananas, mango ve “tatlı patates” gibi ürünler yetiştiriliyor. Bazı eyaletlerde pirinç yetiştirmeye uygun alanlar da var.

Hayvancılık her yerde yapılsa da, Bahr el Gazal ve Yukarı Nil bölgelerinde daha yaygın. En çok, sığır besiciliği revaçta. Balıkçılık ise, doğal olarak Nil nehri kıyılarında yapılıyor.

Tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde, ticarî amaçtan ziyade, insanların kendi tüketim ihtiyaçları ön plana çıkmış. İhtiyaç fazlası ürünler pazarlarda satışa çıkarılıyor. Tarım sektöründe biraz ilerleme sağlanırsa, ticarî amaçlı üretim yaygınlaşacak ve fiyatlar ucuzlayacak. Şu anda Güney Sudan’da hayat pahalı. Meyva, sebze gibi ürünler taneyle alınıp satılıyor.

Ekonomi nasıl düzelecek?

Güney Sudan’ın yöneticileri ve bürokrat kadroları, yeni doğmuş ülkelerinin ekonomik kalkınmasını bir an önce sağlayabilmek için, büyük bir heyecanla kollarını sıvayıp işe koyulmuşlar. Ülkeye gelen dış yardımlar da onlara bir hayli destek oluyor. Örneğin, ABD, Avrupa ülkeleri, Dünya Bankası ve BM kaynaklı dış yardımların yaşamsal döngüde ve devletin sağlamlaşmasında temel bir rolü var. Yardımlar öncelikle adalet, eğitim, sağlık, su yönetimi, kentsel kalkınma, tarım ve güvenlik alanlarına yapılıyor. BM Kalkınma Programı’nın Güney Sudan’a 2012-2013 döneminde ayırdığı bütçe 6,4 milyar Dolar.

Krizi aşmak için benimsenen stratejilerde öncelik sosyal ve insani gelişime, çatışmaların ve güvensizliğin önlenmesine dayalı. Hükümet 2013 yılında yoksulluğu azaltmaya, makro-ekonomik istikrarı sağlamaya, vergi toplamayı ve mali yönetimi iyileştirmeye, ayrıca yolsuzluğu önlemeye hedeflenmiş.

Ülkedeki zenginliklerden yararlanmaya başlamak da Güney Sudan ekonomisini hızla büyütecek. Örneğin, ülkede petrol dışında, zengin uranyum, demir, bakır, çinko, krom, tungsten, mika, gümüş ve altın gibi madenler var. Altyapı yetersizliği nedeniyle henüz rasyonel bir biçimde işletilemiyor.

Aynı şekilde, bugün için pek gelir sağlamayan turizm sektörü, yakın gelecekte yepyeni bir umut olarak kendisini gösterecek. Safari yapılabilen milli parkların doğa tutkunlarını cezbetmesi bekleniyor. Henüz turistik altyapı yetersiz ama, bir yandan ülkedeki otel sayısında hızlı bir artış gözlemlenirken, bir yandan da hem safari konusunda, hem de milli parkların korunması konusunda görevlilerin eğitimi sürüyor.

Kısacası, hâlen Güney Sudan’da büyük bir dönüşüm söz konusu. Yoksul ve yıllarca ihmal edilmiş bir ülke, hızla yeniden inşa ediliyor. Petrol tesislerinin bir an önce devreye sokulması çabalarının yanı sıra, petrol dışındaki kaynaklardan yararlanmanın hesapları yapılıyor. Şehircilik çalışmaları ise, Juba’ya odaklanmış halde. Başkentte elektrik şebekesinin kurulması tamamlanmak üzere ve ayrıca her noktada yeni binalar yükseliyor.

Kısa sürede uluslararası yatırımcıların gözdesi haline gelen Güney Sudan’ın hâlen dünyanın en hızlı gelişen ülkesi olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.

GÜNEY SUDAN
YATIRIMCILARINI BEKLİYOR

Güney Sudan yeni doğmuş ve hızla gelişen bir pazar. Her alanda ihtiyaçların sayısız olduğu ülkede yatırım imkânları da sınırsız.

Güney Sudan, “Kapsamlı Barış Anlaşması”nın yapıldığı 2005 yılından bu yana, ekonomisini sağlam temellere oturtmak yolunda hummalı bir faaliyet içinde. Her türlü zorluklara ve eksikliklere rağmen, ülkenin çehresi hızla değişiyor. Örneğin, iç savaşın etkisiyle 2005 yılında adeta bir “hayalet şehir” görünümünde olan başkent Juba, bugün canlı bir ticaret merkezine dönüşmüş bulunuyor. Oysa, daha birkaç yıl öncesine kadar bunu hayal etmek bile zordu.

Ülkenin ekonomik kalkınma sürecinde dış yatırımların da çok büyük payı var. Bunun farkında olan Güney Sudan yönetimi, bir yandan yatırımcıların kolay ve hızlı bir biçimde iş kurmalarını sağlayacak yasal ve bürokratik düzenlemeleri hayata geçirirken, bir yandan da ticaret fuarları düzenleyerek yatırımcıların hem resmî görevlilerle, hem de yerli meslekdaşları ile buluşmalarını sağlamaya çalışıyor.

Hükûmetin, ülkeye yapılacak yatırımları teşvik etmek konusundaki ilkeleri çok belirgin. Her şeyden önce, yasal mevzuatın ve idari yöntemlerin kolay ve çekici olmasını sağlamak birinci hedef. Daha sonra, yerli ve yabancı yatırımcılar arasında fark gözetilmemesi konusu geliyor. Yani, yabancı yatırımcı, yerli rakipleriyle aynı haklara sahip. Vergi sisteminin cazip olması, fikrî ve sınaî hakların korunması, yatırımcıya güvence verilmesi, elde edilen kazancın yurt dışına çıkarılmasının serbest olması ve gümrük muafiyetleri de diğer ilkelerden bazıları.

Yatırım kolaylıkları

Bu ilkeler çerçevesindeki somut uygulamaların başında, yabancı yatırımcının, Güney Sudan’ın herhangi bir yerinde iş kurabilmesi geliyor. Bu konuda hiç bir kısıtlama yok. Kurulan iş yerine herhangi bir yerel ortak almak zorunluluğu da yok. Hatta, hükûmet bu iş yerine günün birinde el koymayacağını, başka bir deyişle millileştirmeyeceğini de garanti ediyor.

Fikrî ve sınaî haklar da garanti altında. Hükûmet, bütün girişimcilerin veya yatırımcı firmaların markalarını, telif haklarını ve patentlerini koruma garantisi veriyor.

Sağlanan diğer bir kolaylık da kamu bilgilerine ulaşabilme konusunda. Yatırımcı, bütün yasa metinlerine, mahkeme kararlarına ve diğer kamusal uygulama bilgilerine kolayca ulaşabiliyor.

Elde edilen kazancın yurt dışına transferinde de bir sorun yok. Yatırımcı, sermayesini veya kazancını, hiçbir kısıtlama olmaksızın, istediği döviz cinsinden, istediği ülkeye göndermek hakkına sahip.

Anlaşmazlık durumunda ise, Güney Sudan mahkemelerine, ya da “hakem heyetleri” gibi alternatif kurumlara başvurmak mümkün. Ama, yatırımcı, örneğin hükûmet ile anlaşmazlığa düşmüş ise, çözüm için uluslararası mekanizmalara da rahatça gidebiliyor.

Her alana yatırım

Güney Sudan’da yatırım yapılabilecek alanlar büyük bir çeşitlilik gösteriyor. Daha doğrusu, yatırım yapılamayacak bir alan yok gibi. Ülkenin can damarı olan petrol sektöründen, ya da yol, köprü, vs. gibi alt yapı hizmetlerinden, mütevazi bir ekmek fırınına kadar her alan yatırımcısını bekliyor.

Zaten bir çok ülkeden girişimci firmalar çoktan işe koyulmuşlar, ülkenin hızlı kalkınmasına katkıda bulunuyorlar. İçlerinde Türkler de var. Örneğin, Ankara merkezli TUNASCO firması, hem konut ve iş yeri inşaatlarını sürdürüyor, hem de bir taş ocağı işletmek ve beton elemanları üretmek için hazırlıklar yapıyor. 192 km.lik Juba-Nimule karayolunu da bir Türk firması yapmış. Juba’da otel işleten Türk girişimcilerini de bu arada unutmayalım.

Ama, Güney Sudan’da daha yapılacak çok iş var. Her yeni yatırım, ülkeye hem ekonomik katkı yapıyor, hem de bilgi birikimini geliştirecek yeni tecrübeler kazandırıyor. Bu nedenle, Güney Sudan büyük bir istekle yeni yatırımcılar bekliyor.

Etnik Çeşitlilik

Güney Sudan halkını çeşitli kabilelerden kaynaklanan farklı etnik gruplar oluşturuyor. Bu etnik çeşitlilik, aynı zamanda ülkenin en büyük kültürel zenginliği.

Tarih boyunca, Güney Sudan’da yaşayan insanlar, herhangi bir devlet kurma gereği duymadan, varlıklarını kabileler halinde sürdürmüşler. Birbirlerinden etkilenmiş olsalar da, doğal olarak her etnik grubun kendi gelenekleri, inançları, kültür ve sanat birikimleri, kendi kabileleri içinde gelişmiş. Bugün, bu kabilelerin tümü genç Güney Sudan Cumhuriyetini oluşturuyor ve etnik kültür birikimleri de ülkenin tamamının kültürel zenginliğini meydana getiriyor.

Güney Sudan’da, yaklaşık 65 etnik topluluk bulunduğu hesaplanmış. Bazıları kabile sayısının 200’ü geçtiğini söylese de, bunların daha büyük kabilelerin kolları olduğu ve aynı kültürü yansıttığı biliniyor.

Dinka’lar

Ülkedeki en kalabalık etnik grup olan Dinka topluluğunun nüfusu 3 milyon civarında. Daha çok, Bahr el Gazal, Yukarı Nil ve Jonglei eyaletleri ile güney Kordofan’da yaşayan Dinka’lar uzun boylu olmalarıyla ün yapmışlar. Gerçekten de, yapılan istatistiklerde Dinka’ların ortalama boyları 1,76m ile 1,81m arasında çıkıyor. Yani, dünyanın en uzun boylu basketbolcusu olan Manut Bol’un (2,31m) ve yine en uzun boylu dünya güzellik kraliçesi Aheu Kidum Deng’in (1,96m) birer Dinka olması rastlantı değil.

Dinka’lar tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen bir topluluk. Efsaneye göre, Tanrı, ilk insanlar olarak “Garang” ve “Abuk”u (Adem ile Havva gibi) yaratmış. Bu çiftin ilk çocuğu olan “Deng”in torunları da Dinka topluluğunu oluşturmuşlar.

Dinka’ların, kendilerine has gelenekleri asırlardır önemini yitirmeden sürüyor. Yeni doğan çocuğa isim vermek, çocukluktan ergenliğe geçiş ya da evlilik gibi olayların hep bazı kurallara uymayı gerektiren törenleri var. Kuşaktan kuşağa aktarılan hikâyeler ise yazılı değil, sözlü. Birilerinin aklında tutup, gençlere anlatması gerek. Şarkılar, danslar ve folklorik faaliyetler de öyle. Genellikle gözlemleniyor, öğreniliyor ve uygulanıyor.

Nuer’ler

Güney Sudan’daki ikinci büyük etnik grup olan Nuer topluluğu daha çok Yukarı Nil eyaletinde yoğunlaşıyor. Ama aslında, Etyopya’da bile mevcutlar. Konuştukları Nuer dili bölgede yaygın kullanıldığı gibi, Etyopya’da da geçerli.

Efsaneye göre, Nuer’lerin atası olan Naath ile Dinka’ların atası Jieng aynı adamın çocuklarıymış. Babaları, Jieng’e bir inek, Naath’a da bir dana vermeyi vaad etmiş. Ancak, Jieng, herkesi oyuna getirip, inek yerine danayı kapıp gitmiş. Bu yüzden de Nuer’ler Dinka’lardan ayrılmışlar ve aralarındaki rekabet bugünlere kadar devam etmiş.

Tarım ve hayvancılıkla geçinen Nuer’ler en çok mısır ve tütün üretiyorlar. Geleneklerine de çok sadıklar. Örneğin, ergenliğe geçişlerinde 8 dişlerini söktürmekten vaz geçmemişler. Aynı şekilde, erişkin olduklarını göstermek için yüzlerine bıçakla 5-6 paralel çizgi çizmek de epey yaygın.

Nuer’lerin de yazılı olmayıp, kulaktan kulağa aktarılan bir sanat, müzik ve edebiyat birikimi var. Özellikle, Nuer’lerin müzik kültürü çok zengin.

Shilluk’lar

Güney Sudan’da sayıları 500,000 civarında olan Shilluk topluluğu, No gölünden kuzeye doğru, Beyaz Nil nehrinin batı kıyısı boyunca yerleşmiş bulunuyor. En yoğun oldukları kent ise, Malakal. Nil kıyısında yaşadıkları için, balıkçılık konusunda çok usta olan Shilluk’lar, hayvancılık ve tarımla da uğraşıyorlar. En çok ürettikleri ürünler: mısır, susam ve fasulya.

Shilluk’lar, geçmişte bir dönem, sınırları belli topraklarda, kendi yönetimleri altında ve kendi dillerini konuşarak bağımsız bir topluluk olmuşlar. Bugün “Shilluk Krallığı” olarak bilinen bu devlet yaklaşık 400 yıl kadar varlığını korumuş. Ama, 1837 yılında, Osmanlı- Mısır birlikleri bölgeye gelip, bu bağımsızlığa son vermiş.

Shilluk topluluğu içinde 100’e yakın alt kimlikli kabile olduğu söyleniyor. Bu da çok zengin bir gelenekler ve sözlü sanat birikimi oluşmasının altında yatan önemli bir neden. Toplulukta, her olay bir geleneğin uygulanmasını gerekli kılıyor. Örneğin, bir çocuk doğduğu zaman, göbeği kesilerek, eğer bebek oğlansa sokak kapısının sağ tarafına, bebek kız ise de sol tarafına konuluyor. Böylece, komşular bebeğin cinsiyetini öğreniyorlar.

Evliliklerde ise, başlık âdeti var: oğlan tarafının kız tarafına 10-30 adet sığır vermesi lâzım. Boşanma olursa, başlık iade ediliyor. Akraba evliliklerine ise, izin yok.

Moro’lar

Ülkenin güneyinde, Ekvatorya bölgesinde yaşayan Moro topluluğu da önemli kabilelerden. Bazı belgelerde “Moru” olarak da adlandırılıyor. Aslında, topluluğun bir bölümü, komşu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yaşıyor. Güney Sudan’daki nüfusları 100,000 civarında.

Geçmişte, İngiliz misyonerlerin faaliyetleri sonucunda çoğu hristiyanlığı benimsemiş olan Moro’lar, Güney Sudan’daki en iyi eğitimli topluluk olmakla da ünlüler. Topluluğun geçmişte Batı Afrika’dan göç ederek buralara geldiği söyleniyor ama, bu göçten hafızalarda kalan hiçbir efsane, hikâye ya da anı yok.

Moro dili epeyce zengin ve çeşitli lehçeleri olan bir dil. En yaygın ve standart olanı Moru-Meza, en çok deyimin yer aldığı ise Moru-Gbariba.

Barışçı bir topluluk olarak tanınan Moro’larda hırsızlık ya da cinayet gibi suçlar pek görülmüyor. Topluluk içinde en son cinayet 1958 yılında işlenmiş. Şarkılarında bile bu tür suçların ahlakî olmadığına dair vurgular olan Moro’larda din ve ahlak duyguları çok güçlü.

Hastalık ve ölüm konusu topluluk için çok önemli. Bu tür durumlarda, dargın olanlar bile birbirlerine yardımcı olmalı. Düğünlerde ise en yüksek katılım bekleniyor. Düğün sırasındaki danslar, gençlerin birbirleriyle tanışmaları için uygun ortam yaratıyor.

Müzik, Moro’ların vazgeçilmezlerinden. Folklorik çalgılar arasında, davul, gitar ve trompet yer alıyor. El sanatları da, topluluğun usta olduğu bir alan: rengârenk sepetler veya kutular çok göz alıcı.

Renkli bir dünya

Güney Sudan’da daha pek çok topluluk bulunuyor. Doğu Ekvatorya’nın merkezi Torit’te yoğunlaşan “Acholi”lerden, Bahr el Gazal’dan Merkezi Afrika Cumhuriyeti’ne uzanan bölgede yaşayan küçük “Yulu” kabilesine kadar, hepsi bugünkü Güney Sudan’ın birer zenginliği. Hem yaşam biçimleri ve giysileri açısından, hem de ürettikleri el sanatları objeleri konusunda çok renkli bir dünyayı gözler önüne sermişler. Modern zamanların zorlamasına rağmen, geleneklerini ve renkli yaşamlarını bundan sonra da korumaya kararlı görünüyorlar.

EFSANE BASKETBOLCU
MANUT BOL

Amerikan NBA liginin gelmiş geçmiş en uzun boylu iki oyuncusundan biri olan Manut Bol, iyi basketbolcu olmasının yanında ülkesine çok düşkün bir hayırsever olarak da ün yapmıştı.

Manut Bol, dünya basketbol tarihinde iz bırakmış oyunculardan biri. Güney Sudan’lı oyuncu, 2,31 metrelik boyuyla, Romen meslekdaşı Gheorghe Mureşan ile birlikte, NBA liginde oynamış en uzun iki sporcudan biri olarak anılıyor. Her ikisi de, bu özellikleriyle Guiness Rekorlar Kitabına girmişler.

Parlak bir kariyer

Manut Bol, 1962 yılında, Güney Sudan’ın Warrap eyaletindeki Gogrial’da doğmuş. Ülkedeki en kalabalık etnik grup olan “Dinka” topluluğuna mensup. 1980 yılında, öğrenci olarak ABD’ye gitmiş. Basketbol oynamaya 1979 yılında başlamış olan Bol, ABD’de önce birkaç yıl küçük takımlarda oynadıktan sonra, 1985 yılında NBA oyuncusu olmuş.

NBA’de, 5 değişik takımda oynayan Bol’un parlak bir sporculuk kariyeri var. 1985- 1995 yılları arasında tam 10 yıl yer aldığı NBA’de toplam 1599 sayı kaydetmiş, 2647 ribaunt almış ve 2086 blok yapmış. NBA tarihinde, attığı sayıdan daha fazla blok yaparak rakibin sayı atmasını engelleyen tek basketbolcu olarak biliniyor.

Bol, NBA’den ayrıldıktan sonra, ABD’de, İtalya’da ve Katar’da birkaç yıl daha spor hayatını sürdürmüş ama 1998’de romatizmaları nedeniyle basketbola veda etmiş.

O bir kahraman

Manut Bol, sporculuğunun yanında politik eylemciliği ve hayırseverliği ile de öne çıkıyor. ABD’de yaşadığı yıllar boyunca ülkesini ve yurttaşlarını hiç unutmamış. Çeşitli Afrika ülkelerinde Sudanlı mültecilerin barındığı kampları sık sık ziyaret edip onlara yardımcı olmaya çalıştığı halâ anlatılıyor. Hatta bir keresinde, Sudanlılar için 35 milyon dolar toplamayı başarmış. Ayrıca, Sudanlı mülteciler için bir vakıf kurulmasına ön ayak olduğu gibi, konuya dikkat çekmek için düzenlenen gösteri yürüyüşlerinde de hep ön sırada yer almış.

Ünlü Güney Sudan’lı iletişim uzmanı Larco Lomayat, “Kahramanlar kendilerini başkalarına yardım etmeye adayanlardır” diyor. Manut Bol bu tanıma en çok uyanlardan biri. Zaten ülkesinde de bir ulusal kahraman olarak görülüyor.

19 Haziran 2010’da, henüz genç bir yaşta hayata veda eden Manut Bol, artık yurttaşlarının kalbinde yaşayacak.

MİLLİ PARKLAR
Yaban Hayatının Gizemi

Güney Sudan’da beş Millî Park var. Afrika’ya has vahşi hayvanların gizemli yaşamları bu alanlarda sürüyor. Macerayı seven Safari tutkunları için Güney Sudan ideal bir ülke.

Güney Sudan, Afrika’ya özgü yaban hayatının en doğal biçimde yaşandığı rezervleri içinde barındıran bir ülke. Burada tam 5 Millî Park, 14 av rezervi ve devasa doğal alanlar var. Dünyanın en önemli sulak sahalarından olan Sudd de burada.

Vahşi hayvanlar, bazen yiyecek bulmak için, bazen üremek için, bazen de mevsim şartlarının getirdiği olumsuzluklardan korunabilmek için zaman zaman kitleler halinde göç etmek zorundalar. Dünyada, vahşi hayvan göçlerinin en yoğun olduğu iki alandan birisi de, yine Güney Sudan’da.

Bandingilo Milli Parkı

Vahşi hayvan göçlerinin en yoğun yaşandığı Bandingilo Millî Parkı, başkent Juba’nın 85 km kuzeyinde yer alıyor. Parkın yüzölçümü 10,000 km² ama aslında vahşi bölge daha geniş. 1992 yılında Millî Park ilân edilmiş olan rezervde, antiloplar, zürafalar, aslanlar, yaban kedileri ve çeşitli kuşlar yaşıyor. Doğu Afrika’nın el değmemiş en büyük savanası olan Bandingilo, mevsimlik göç konusunda Afrika’nın en büyüğü olabilir. Yıllarca süren iç savaş vahşi hayvanlar için altın değerinde bir tampon bölge yaratmış. Parkın altyapı çalışmaları tamamlanınca, burası göz alıcı bir safari güzergâhına dönüşebilir, çünkü manzara nefes kesiyor ve 10- 15 yıl içinde Afrika’daki benzer rezervlerle rekabet edeceği düşünülüyor.

Bandingilo o kadar el değmemiş bir bölge ki, uçağınız buraya inse, yürüyerek alandan çıkmanın 2 ay alacağı söyleniyor. Parktaki vahşi hayvanları çevreci örgütler koruma altına almış. O nedenle, burası soyu tükenmekte olan hayvanlar için sakin bir barınak. Araştırmacılara ve turistlere de onları rahatsız etmeden gözleme imkânı yaratıyor. Giderek turistlerin ilgisini çekse de, Bandingilo’da şu an kamping alanı yok. Yine de, Bandingilo Millî Parkı, turizm konusunda Güney Sudan’ın en büyük kozlarından biri.

Boma Millî Parkı

Jonglei ve Doğu Ekvatorya eyaletlerine yayılan Boma Milli Parkı 22.800 km²’lik bir alana sahip. 1986’da milli park ilan edilmiş. Burası, sayıları 750,000 olarak saptanan “beyaz kulaklı antiloplar” için ana üreme yeri. Kurak mevsimde, diğer göçmen antilop çeşitlerine de barınak oluyor. Su kaynakları kuruduktan sonra yeniden yağmurlar başladığında, başta antilop ve zebralar olmak üzere hayvan gruplarının devasa göçü başlıyor. Yağmura ve otlara bağlı olarak göç ağır bir şekilde bütün yıl sürüyor, Mayıs ve Kasım aylarında en geniş halini alıyor. Mayısta hayvanlar, Sudd’un suyla kaplanan ovalarını terkediyorlar ve yağmurların başladığı Boma Milli Parkına ulaşmak üzere kuzeyden güneye iniyorlar. Kasımda ise, kurak sezon başlamak üzereyken, yeşillik aramak üzere güneyden kuzeye göçüyorlar. Kasımda, beyaz kulaklı dişi antiloplar göç sırasında yavruluyor.

Boma Parkında, ziyaretçiler için kamp yeri var. Buradaki kulübeler, klima ve banyo dahil her türlü konforu sunuyor. Doğanın ve vahşi hayatın muhteşemliğine bir de “kültürel safari” eklenebilir. Yani, yöre halkları olan Toposalar, Murleler ve Anyuahlar ile birlikte vakit geçirmek. Geleneklerini korumayı başarmış olan bu kabilelerin süslemelerini, geleneksel aletlerini ve dinlerini keşfetmek heyecan verici. Amatör dansçıların geleneksel dans gösterileri de ayrıca büyüleyici. Boma yolu üzerinde bulunan Toposa köyü bambaşka bir dünyaya ayak bastığınız hissini uyandırıyor. Yere dikili yüksek dallar üzerine oturtulmuş, yuvarlaklığı huniyi andıran, sazdan kulübeler ilk bakışta hemen göze çarpıyor. Erkekler yarı çıplak, kadınlarsa rengârenk kıyafetler içinde. Özel saç biçimleri ve takıları göz alıyor. Bu arada safariye gelenlerin sıtma için mutlaka önlem almaları, sarıhumma için de aşı olmaları gerektiğini ekleyelim.

Nimule Millî Parkı Nimule

Millî Parkı, Güney Sudan’ın en güneyinde, Doğu Ekvatorya eyaletinde yer alıyor. 1954 yılında Millî Park olan Nimule, 410 km² genişliğinde. Burası, çok zengin bir doğal yaşam alanı ve başkent Juba’ya çok yakın. 192 km uzunluğundaki Juba-Nibule karayolu inşaatı geçtiğimiz aylarda tamamlanmış bulunuyor. Nimule, hem bitki örtüsü bakımından çok zengin, hem de hayvan popülasyonu bakımından. Burada, su aygırları, filler, beyaz kulaklı antiloplar, çeşitli maymunlar ve bol bol akasya ağaçları görebilirsiniz. Parkta ayrıca şelâleler de var.

Deneyimli olanlar, vahşi hayvanları Parktaki küçük tepelerden dürbünle izlemenin keyifli olduğunu söylüyorlar. Ama, park içinde yer alan akarsularda kayıkla gezmek ve su aygırlarını yakından görmek de mümkün.

Shambe Millî Parkı

“Lakes”, yani Göller eyaletinde, 620 km²’lik bir alanı kapsayan Shambe Millî Parkı aynı zamanda bir kuş cenneti. Rumbek şehri yakınlarında, Beyaz Nil nehrinin doğu yakasında yer alan Parkta, hem göçmen kuşlar, hem de sadece bu coğrafyada yaşayan kuşlar görülebiliyor. Bölge aynı zamanda sulak alan olduğu için, burası binlerce kuşun sevdiği bir barınak.

Tabii, Shambe’de sadece kuşlar yok. Burası, fillerin, beyaz gergedanların, antilopların, su aygırlarının ve “tiang” adı verilen Senegal antiloplarının da mekânı.

Güney Millî Parkı

Batı Bahr el Gazal, Batı Ekvatorya, Göller ve Warrab eyaletlerine yayılmış bulunan Güney Milli Parkı, bu statüsünü 1939 yılında kazanmış. 2006’da yüzölçümü 23.000 km²’den 57.000 km²’ye çıkarılmış. Burası, Güney Sudan’ın en büyük millî parkı.

Güney Millî Parkı, eskiden beri, barındırdığı çok sayıdaki fil, manda, antilop ve beyaz gergedanları ile meşhur. Ne yazık ki, yıllarca süren iç savaş nedeniyle, 80’li yıllardan sonra ekolojik yapısı bozulmaya başlamış, özellikle de göçmen hayvanlar bundan etkilenmiş. Nil’in batısındaki Güney Milli Parkı, bazı özel hayvan türlerini kaybetmiş. Sayıları bir zamanlar 10 bin olan fillerin ve 60 bin olan mandaların sayısı çok azalmış. Şimdilerde parkın yeniden canlandırılmasına, hayvan popülasyonunda da artış sağlanmasına çalışılıyor.

Sudd

Beyaz Nil nehrinin bir ağ gibi kapladığı, Bor kenti ile No Gölü arasında uzanan Sudd sulak alanı, kuşbilimciler ve göçmen kuşlar için çok büyük önem taşıyan gerçek bir cennet. Beyaz Nil, ya da bu bölgede adlandırıldığı şekliyle Bahr el Cebel, bu devasa bölgeyi kuzeye doğru ilerleyerek geçiyor. Dünyanın en büyük sulak alanlarından olan Sudd, bazıları daimî, bazıları da mevsimlik olan bataklık alanlara, ovalara, lagünlere ve kanallara sahip. Akıntılara ve taşkınlara bağlı olarak su bitkilerinin, yüksek otların ve papirüsün bolca yetiştiği bir ortam söz konusu. Afrika’nın bu en geniş sulak alanının yüzölçümü, yağmur mevsiminde genişleyerek 51.800 km²’nin üzerine çıkıyor. Mevsim yağmurları önce bataklıkları dolduruyor, sonra da ovaları basıyor, toprağı besliyor ve yemlik bitkilerin büyümesine imkan veriyor. Su yüzeyini kaplayan bitkiler yer değiştiriyor, su yolu labirentleri ve devasa boyutlarda bitki adacıkları oluşturuyor. Sürekli değişen su sathında dev nilüferlerin yüzdüğü hissine kapılıyorsunuz. Mavnaların kanallarda dolaştığı bu büyülü ortamda, bitkilerin arasından sudan başını çıkaran su aygırları görülmeye değer.

Sudd, su yollarını kapayan ve bölgede suyun akış yönünü değiştiren bitki adacıklarına atfen, Arapça kökenli olup Türkçede de kullanılan “sed” kelimesinden geliyor. Yağmur mevsiminde suyla kaplanan otlaklar, kalıcı ya da göçmen çok sayıda kuş türü, balık ve vahşi hayvan için önemli bir barınak. Sudd’de 400’ün üzerinde kuş türü ve 100 kadar da memeli yaşıyor. Küt ve tombul gagası kafasından büyük olan balıkçıl kuşunun dünyada en çok olduğu yer burası. Sudd, ayrıca, Doğu Avrupa ve Asya’dan 2000 km yol yaparak buralara gelen beyaz pelikanlara da kışın ev sahipliği yapıyor.

Zaman zaman, bellerine kadar suya girmiş halde balık avlayan insanlara rastlıyorsunuz. Bölgedeki gölcük, kanal ve derelerde 62 çeşit çeşit balık var; yayın, çivisiz kalkan balığı ve Nil levreği en bol olan balıklardan.

Safari imkânları

Güney Sudan, safari turlarının yeni güzergâhı olma yolunda. Ülke, zengin vahşi doğasını değerlendirmeye kararlı. Belki de amatör safari tutkunlarının bundan sonraki tatil yeri burası olacak. Ancak turistik altyapı henüz yetersiz olduğundan, ülke turizme yavaş yavaş açılıyor.

Safariler için genellikle önce Juba’ya gitmek gerekiyor. Buradan helikopterler veya küçük uçaklarla yola devam edilebilir. Safari bölgelerinde uçaklar için iniş alanları bulunuyor. Buralarda ayrıca karavanlar için yakıt ikmali de yapılabiliyor. Fillerin ve antilopların göçünü havadan seyretmek, müthiş bir heyecan. Milli parklarda kimi hayvanlara nereye gittiklerini izlemek için GPS de takılıyor. Safariye katılanlar uçaktan hayvanların yerlerini saptıyor, böylece onlara yaklaşabilmek için kara araçlarının izleyeceği en pratik güzergâh belirlenebiliyor. Safari kampında çadır, yatak, masa, sandalye, mobil mutfak, duş, tuvalet, petrol lambası, küçük jeneratör gibi konfor için gerekli her türlü malzeme mevcut. Hatta şişe suyu, kahve, çay ve soğuk içecekler de bulunuyor. İstenirse, ahçı, rehber, güvenlik görevlisi, pilot ve şoför de safari severlerin hizmetinde.

ULUSLARARASI TOP MODEL
ALEK WEK

Dünyaca ünlü top model Alek Wek, ülkesi Güney Sudan için bir gurur kaynağı. Çünkü o sadece bir model değil, aynı zamanda bir iyi niyet elçisi.
Alek Wek, bazen en önemli moda defilelerinin vazgeçilmez mankeni, bazen de ünlü moda dergilerinin kapaklarını süsleyen bir model. Güney Sudan’dan uluslararası moda dünyasına başarılı bir geçiş yapmış olan Wek, aynı zamanda sosyal faaliyetleriyle de tanınıyor. “Sınır tanımayan doktorlar” örgütünün iyi niyet elçisi olarak görev yaparken, hem AIDS ile mücadele konusunda çok aktif, hem de UNICEF’in bazı programlarına katılmaktan geri kalmıyor.

Afrika’dan dünyaya

Alek Wek, 1977 yılında, Batı Bahr el Gazal eyaletinde, Wau şehrinde doğmuş. Adının “siyah benekli inek” anlamına geldiğini söylüyor. Mensubu olduğu Dinka topluluğunda bu bir şans simgesi.

1985 yılında babası ölünce, aile Londra’ya göç etmiş. Alek’in modellik macerası da, 1995 yılında burada başlıyor. Londra’da bir Pazar yerinde alışveriş yaparken, bir model avcısının dikkatini çekince, gösteri dünyasına ilk adımını atmış ve Tina Turner’in “Golden Eye” şarkısının klibinde rol almış.

Ardından, model olarak çeşitli moda etkinliklerine katılmaya başlayan Alek’in 1997 yılında “yılın modeli” seçilmesi pek şaşırtıcı değil. Moda dünyasının en ünlü markalarına modellik yapan Wek’in yaratıcı bir tarafı da var: dizaynını kendisinin yaptığı bir çanta koleksiyonu halen ABD’de satışa sunulmuş bulunuyor.

Öte yandan, kendisi de bir göçmen olan Alek Wek, ABD Göçmen Danışma Komisyonu’nun üyesi. Zaten, sosyal etkinliklerden hiç geri kalmamaya özen gösteren biri olduğunu çoktan kanıtlamış. Zaman zaman, Güney Sudan’ı da ziyaret ediyor ve kuzeyden gelmiş olan göçmenlerin durumuna dikkat çekmeye çalışıyor. Ayrıca, Güney Sudan’ın istikrar kazanması ve yeniden inşa edilmesi konusunun da altını çizen Alek Wek, ülkesinde çok sevilen ve kendisiyle gurur duyulan bir yurttaş.

Sayfalar