Project Description
İsrail
DİPLOATLAS – MAYIS 2008
DiploAtlas
Mayıs 2008
Merhaba,
Suudi Arabistan ve Cezayir’den sonra, DİPLOMAT ATLAS’ın bu sayısında da, İsrail’i tanıyacağız.
İsrail, Ortadoğu’da yer alan küçük fakat güçlü bir ülke. Bölgede etkin olan politik ve askeri gücünün yanında, ekonomi, ticaret, sanat gibi alanlarda da oldukça ileri düzeyde. Ülke olarak da, İsrail toprakları insanlık için çok özel bir konumda bulunuyor. Bu topraklar bir çok peygambere ev sahipliği yapmış, Yahudiliğin ve Hristiyanlığın doğuşuna tanık olmuş, Hz. Muhammed bu topraklarda göğe (miraç) yükselmiş.
1948 yılında kurulmuş olan İsrail Devleti, bu yıl 60. yıldönümünü kutluyor. İsrail topraklarında 60 yıldır süren kalkınma çabaları bugün de devam ediyor. Örneğin, 20. yüzyılın başlarında küçük bir yerleşimci köyü olan Tel Aviv, bugün gökdelenleri, çevre yolları, lüks mahalleleri ve görkemli mağazalarıyla modern ve cazip bir metropol. Tel Aviv’in siluetini oluşturan gökdelenlerin bazıları ise, Türk müteahhitlerinin eseri. İsrail’deki en büyük Türk inşaat firması olan Yılmazlar İnşaat Grubu’nun eserlerinden bazı örnekleri iç sayfalarımızda göreceksiniz.
Kudüs Şehrinin bölgedeki önemini tekrarlamaya gerek yok. Ama, herhalde İsrail’e gidip de
Kudüs’ü görmemek mümkün değil. Zamanın adeta durduğu, her üç semavi din için de kutsal sayılan bu kent, her köşesinde insanı farklı bir biçimde sarıp sarmalıyor. Ama İsrail’deki dini merkezler Kudüs ile de sınırlı değil. Örneğin, dünyaya yayılmış bulunan Bahai tarikatının merkezi de İsrail’in Hayfa kentinde bulunuyor.
DİPLOMAT ATLAS’ın bu sayısının hazırlanmasında “Yılmazlar İnşaat Grubu”nun çok büyük katkısı oldu. Ayrıca, Ankara’daki İsrail Büyükelçiliği Başkatibi Amit Zarouk’un da yardımlarından yararlandık. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Eğer bir gün İsrail’e yolunuz düşerse, Tel-Aviv’i, Kudüs’ü, Hayfa’yı nasıl olsa görürsünüz. Ama sakın Lût gölünü de unutmayın. Dünyanın bu en çukur noktasındaki gölde, yoğun tuzun ve şifalı çamurların ötesinde, dünyanın başka bir yerinde göremeyeceğiniz farklı bir yaşam alanı var.
Kaya Dorsan
İSRAİL DEVLETİ 60 YAŞINDA
14 Mayıs 1948 tarihinde kurulmuş olan İsrail Devleti bu yıl 60. yıldönümünü kutluyor. Ülkedeki Yahudi topluluklarının ve yurtdışındaki Sionist hareketin temsilcilerinden oluşan “Ulusal Konsey”in üyeleri tarafından imzalanan “İsrail Devletinin Kuruluş Bildirgesi”nin, ülkenin ilk Başbakanı David Ben-Gurion tarafından okunmasının üzerinden tam 60 yıl geçmiş.
İsrail Devleti, yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluşan ve kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı bir parlamenter demokrasi olarak kurulmuş. Cumhurbaşkanı, Parlamento tarafından basit çoğunluk yöntemiyle ve 7 yıllık bir süre için seçiliyor.
Yasama görevini üstlenen ve “Knesset” adıyla bilinen parlamento 120 milletvekilinden oluşuyor. Milletvekilliği seçimleri nisbi temsil ile yapılıyor ve seçimleri kazanan partinin lideri, Yürütme erkinin başı olarak, Cumhurbaşkanı tarafından Başbakanlığa atanıyor. Dört yıllığına göreve gelen hükümete parlamento dışından da bakan tayin edilebiliyor. Yargı erkinin bağımsızlığı da yasalarla güvence altına alınmış. Hakimler, özel bir kurul tarafından hazırlanan listeler üzerinden Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ve 70 yaşına kadar görevde kalabiliyorlar.
İsrail’de oy verme yaşı 18. Seçimle işbaşına gelen en son hükümet (Mayıs 2006), Ehud Olmert Hükümeti. Ülkede 6 idari bölge var. Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar ve Parlamento Kudüs’te. Eskiden “Doğu Kudüs” ve “Batı Kudüs” olarak ikiye bölünmüş olan kentin Batı kesimi 1949 yılında İsrail’in Başkenti olarak ilan edilmişti. Ancak, Kudüs’ün tartışmalı bir kent olması nedeniyle, başkent olma işlevini Tel-Aviv kenti üstlenmişti. İsrail, 1967 savaşı- nın ardından tümünü kontrol altına aldığı Kudüs’ü 1980 yılında bütünüyle Başkent ilân etti. Ancak Kudüs’ün statüsü konusunda İsrail-Filistin anlaşmazlığı varlığını sürdürdüğü için yabancı ülke büyükelçiliklerinin bir çoğu bugün de Tel- Aviv’de bulunuyor.
Siyasi Partiler
İsrail’de, irili ufaklı bir çok siyasi parti var. 2006 seçimlerine tam 31 siyasi parti katılmış ve 10 siyasi parti “Knesset”te temsil edilmeyi başarmı ş. Bugünkü Başbakan Ehud Olmert, “Kadima” Partisinin lideri.
Ülkedeki belli başlı Siyasi Partiler şunlar:
Kadima Partisi: Lideri Ehud Olmert olan bu merkez partisi, 2005’te kuruldu. Parti programı- nın ana unsurları, işgal altındaki topraklardan çekilmek, serbest piyasa ekonomisi ve dini lobi gruplarının etkisini azaltmak. İşçi sınıfına ve Arab ülkelerinden göç eden Yahudiler olan Mizrahi topluluğuna hitap edebiliyor. 2006 seçimlerinden bu yana, Knesset’te 29 milletvekili var.
İşçi Partisi: İsrail’de “Labor-Meimad” olarak adlandırılan İşçi Partisi, en büyük iki siyasi partiden biri. 1948 yılından bu yana merkez sol çizgisini sürdürüyor. Lider Amir Peretz, bir büyük partinin başkanlığını yapan ilk Mizrahi. Başta asgari ücret ve sosyal güvenlik ödemeleri olmak üzere sosyal demokrat politikalar izliyor. Knesset’teki sandalye sayısı:19.
Likud Partisi: Eski Başbakanlardan Benyamin Netanyahu’nun liderliğ indeki Likud Partisi, serbest piyasa ekonomisini savunuyor ve güvenlik konularında sertlik yanlısı. Knesset’te 12 milletvekili var.
Shas Partisi: 1984 yılında Sefarad Baş Hahamı Ovadya Yosef tarafından kurulmuş. Bugünkü lideri ise, Eliyahu Yishai. Knesset’te 12 sandalyeye sahip.
Yisrael Beitenu Partisi: Genellikle Rusya kökenli lâiklerin bir araya geldiğ i bu parti de son seçimlerde 11 milletvekilliğ i elde etmiş. Lideri Avigdor Lieberman.
Arap Partileri: İsrail’de yaşayan Arapların kurmuş oldukları siyasi partilerden 3’ü de Knesset’te temsil ediliyor. Bu partiler: Hadaş (3 milletvekili), National Democratic Assembly (3 milletvekili) ve United Arab List-Arab Renewal (4 milletvekili).
BAYRAK, DAVUT YILDIZI, MENORA
İsrail bayrağı, hem biçim hem de renk olarak yahudi erkeklerin dua ederken kullandığı ya da sinagogda gelin ve damat üzerine gerilen, beyaz üzerine mavi çizgili, “tallit” adı verilen şaldan geliyor. Davut Yıldızı’nın (Davut Kalkanı) rengi de mavi.
Devletin resmi amblemi ise Yedi Kollu fiamdan (Menora). Menora, Kudüs’te bulunan Kral Salomon tapınağındaki başlıca kült objelerden biri imiş. Geçen zaman içinde hemen her yerde ve çok değişik biçimlerde yahudi kültürel mirasının sembolüne dönüşmüş. Menora’yı, Roma’daki Titus anıtında, antik paraların üzerinde ya da tarihi sinagogları süsleyen mozayiklerde kolayca görmek mümkün.
Menora’nın kökeni konusunda çok sayıda varsayım mevcut: Kimilerine göre antik çağlardan beri bilinen “moriah” adlı bitkiden geliyor. Kimilerine göre Hz Musa’nın Sina Dağı’nda gördüğ ü yanan çalıyı simgeliyor. Bazıları için kol sayısı, haftanın yedi gününü temsil ediyor, bazıları içinse yaradılış süresini ya da Sina Dağı’nda On Emir’in alınışı arasında geçen yedi haftayı gösteriyor. Bu varsayımlar/ inanışlar arasında, şamdanın “aydı nlanmayı”, “antik dönemde bilimin yedi ana temelini”, “Ortaçağda yedi gezegeni”, “hayat ağacını”, kolları arasındaki eşit uzaklığınsa “adaleti” simgelediği gibi unsurlar var.
Davut Yıldızı ise bayrağın yanısıra İsrail devletinin bütün organlarının ve bir yardım kuruluşu olan Kızıl Siyon Yıldızı’nın da simgesi. Hristiyanlığın Haç’ına tekabül ediyor. Bu konuda da değişik inanışlar var: Biri düz biri ters içiçe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan altı köşeli yıldız, Süleyman’ın mührü ve Allah’ın en büyük adını temsil ediyormuş. Aslında bu şekil çok değişik yüzyıllarda birbiriyle ilgisi olmayan topluluklarda bereket ve güç sembolü olarak görülmüş. Yahudiler altı köşede İbrahim, İshak, Yakup, Musa, Harun ve Davud Peygamberlerin isimlerinin yazılı olduğuna inanıyor. Yıldızın bulunduğu yere şeytanın ve kötülüklerin giremediği inancı da var.
BÜYÜKELÇİ GABBY LEVY: “İLİŞKİLERİMİZE, İNİŞLERDEN ÇOK ÇIKIŞLAR HAKİM.”
İsrail’in Ankara büyükelçisi Gabby Levy’nin Türkiye’de doğmuş olması iki ülke halklarının ortak bir mirası paylaştığını gösteren bir örnek. Kendisiyle yaptığımız röportajda Büyükelçi Levy, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin kısa tarihi üzerinde durdu; Arap – İsrail çatışması da dâhil siyasi ve ekonomik pek çok konuya değindi ve gelecekte ilişkilerin ne yönde gelişme gösterebileceğine dair bazı ipuçları verdi.
Diplomat Atlas: Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin geldiği nokta nedir?
Büyükelçi Gabby Levy: İlişkilerin tarihine bakarsak 1990’ların bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye yeni kurulan İsrail devlerini tanıyan ilk ülkelerden biri oldu. Ancak başlangıçta ilişkiler bazı iniş-çıkışlar gösterdi. Büyükelçilik düzeyindeki ilişkiler tam olarak 1990’larda başladı. Zaten o zamandan bugüne ilişkiler sürekli artma ve gelişme eğiliminde.
Diplomat Atlas: Bunda askeri ilişkilerin önemli rol oynadığını söyleyebilir miyiz?
Büyükelçi Levy: Aslında ilişkiler askeri alanda ve güvenlik konusundaki işbirliğiyle başladı.1996’da iki ülke arasında ilk askeri işbirliği anlaşması yapıldı. Bu iki ülke arasında yeniden canlanan ilşkilerin ilk adımıydı. Zaten her iki ülke de bunun yeterli olmadığını ve ilişkilerin diğer alanlara da genişletiletilmesi gerektiğ ini bilecek kadar öngörü sahibiydi.
Diplomat Atlas: Askeri ilişkiler hala güçlü mü?
Büyükelçi Levy: Elbette… İki ülke arasında belirli aralıklarla her düzeyde karşılıklı ziyaretler yapılıyor. Geçtiğimiz fiubat ayında İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın yanısıra evsahibi Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile son derece yararlı görüşmeler yaptı. Türk ordusunun İsrail’den yoğun bir tedarik programı var. Türkiye ve İsrail orduları arasında ayrıca teknoloji ve bilgi alışverişi de yapılıyor.
Diplomat Atlas: İlişkilerin sivil boyutu nasıl bir gelişme gösteriyor?
Büyükelçi Levy: Geçen yıl karşı lıklı ticaret hacmi 2,8 milyar Amerikan dolarıydı. Bu oldukça önemli bir meblağ. Daha da güzel olan, her iki tarafın da bu ilişkilerin gelişme potansiyeli olduğunu düşünmesi. Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanınınız Kürşat Tüzmen geçtiğimiz aylarda, yıllık görüşmeler kapsamı nda İsrail’i ziyaret etti ve ticaret hacmi ile ilgili bir parça hayal kırıklığı yaşadığı nı söyleyerek 3 yıl içerisinde 5 milyar dolarlık bir hedef ortaya koydu. Biz de bunu başarmak için çalışı- yoruz. Ayrıca, herkes İsrailli turistlerin Türkiye’ye büyük ilgi gösterdiğini biliyor. Bu sayı 500.000’ den fazla; yani toplam nüfusumuzun yaklaşık % 7 veya 8’i. Türk Turizm Bakanlı- ğının İsrailli turistlerin bu ilgisinden hayli memnun olduğunu biliyorum. Aynı zamanda, yüzlerce milyon dolarlık karşılıklı yatırım planları var. Türk şirketleri İsrail’de inşaat ve enerji alanlarında yatırım yapı- yor. İsrailliler de burada banka ve liman satın alıyor.
Diplomat Atlas: Türkiye’nin Orta Doğu projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Büyükelçi Levy: Türkiye’nin bölgesel bir güç olma arzusu göreceli olarak yeni bir gelişme. Türkiye bölgedeki barışı tesis çabaları na müdahil olmak istiyor ve Arap – İsrail çatışması konusunda daha fazla rol oynamak istiyor. Bu anlamda Türkiye sadece İsrail ile değil komşularımızla da sağlam ilişkiler kurdu. Türkiye, tüm taraşarla olumlu ilişkiler kurması gerektiğinin bilincinde olduğu sürece, biz bu durumu destekliyoruz. Zaten Türkiye de bunun farkında ve İsrail, Filistin ve Suriye ile iyi ilişkilerini sürdürüyor. Türkiye’nin barış sürecinde etkili olabilmesini sağlayan da bu.
Diplomat Atlas: Bu siyasi bağlar konusunda beklentileriniz neler?
Büyükelçi Levy: Biz gerçekçi bir yaklaşım sergiliyoruz. İlişkilerin şu anki durumundan memnunuz. Aynı zamanda ben, kendi adıma, gelecek konusunda iyimserim. Zaman zaman belirli konularda ayrılıklar yaşasak da bunları aşabileceğ imizi biliyoruz. Bu da ilişkilerimizin ne denli güçlü olduğunun ve her iki tarafı n da bu güçlü ilişkileri sürdürmek konusuna atfettiğ i önemin bir göstergesi.
Diplomat Atlas: Gıda güvenliği konusu şu anda gündemde önemli yer işgal ediyor. İsrail tarafından geliştirilen tarım tekniklerini Türkiye’ye tanıtmak yönünde çalışmalar var mı?
Büyükelçi Levy: Aslında bu konu ilişkilerimizin temel bir unsuru değil. Ama evet, Türkiye’de Israil tarı m şirketleri var. Aynı zamanda Türk tarım sektörü İsrail’in bu alandaki çalışmaları nı, başarılarını takip ediyor. Bu anlamda, bazı Türk tarımcıları da İsrail’i ziyaret etti. Zaman zaman uluslararası işbirliği sistemimizin bir parçası olarak bu konuda belirli sayıda Türk bürokratına eğitim vermek için fonlar sunuyoruz.
Diplomat Atlas: İsrail’in Türkiye’den su satın alma projesi ne aşamada?
Büyükelçi Levy: 2004 yı- lının Mart ayında iki ülkenin Dışişleri bakanlıkları müsteşarlıkları tarafından İsrail’in Türkiye’den 20 yıl süre ile yıllık 50 milyon metre küp su almasını öngören bir anlaşma imzalanmı ştı. Planlanan suyun Türkiye’nin güneyinden konteynırlarla İsrail kıyıları na taşnmasıydı. Ancak ön fizibilite çalışmaları sonrası nda gördük ki, suyun fiyatı nın makul olmasına rağmen, ulaşım masraşarı bu fiyatı metreküp başına bir dolara çıkarıyor. Oysa arıtılmış deniz suyunun metre küp fiyatı bize 55 – 57 sente mal oluyor. Dolayı sıyla söz konusu anlaşma iptal edildi. Ancak İsrail Ulusal Altyapı Bakanlığı ile Türkiye Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı bir süredir Türkiye’den İsrail’e çok miktarda suyu getirebilme yolları üzerinde çalı- şıyor. Bu çalışmaları, Bakü – Tişis – Ceyhan boru hattı nın son noktası olan Ceyhan’dan Hayfa’ya bir “enerji koridoru” oluşturma projesi kapsamında ele alıyoruz.
Diplomat Atlas: Bu proje hakkını biraz daha ayrıntı verebilir misiniz?
Büyükelçi Levy: Bu proje doğal gazı, ham petrolü, suyu ve muhtemelen elektiriğ i kapsayacak. Bunu sağ- lamak için deniz altı boruları kullanılacak. Su konusuna gelince, yıllık 300 milyon metre küp su getirebilmeyi hedeşiyoruz. Bu miktar yalnızca İsrail’in değil aynı zamanda Ürdün ve Filistin yönetiminin ihtiyacı nı da karşılayacaktır. Su İsrail ile komşuları arası nda gerilime neden olan bir konu olduğu için, boru hattı projesi bu duruma bir katkı sağlayabilir. fiu anda tüm bu maddeler için fizibilite çalışmaları yapıyoruz. Teknik anlamda suyu getirmek daha zor görünüyor, çünkü deniz altı petrol ve doğal gaz boruları konusunda dünya çapında örnekler var ancak suyu bu şekilde taşımak için benzer bir deneyim mevcut değil.
Diplomat Atlas: Türkiye – İsrail ilişkileri konusunda vurgulamak istediğiniz başka noktalar var mı?
Büyükelçi Levy: Ben kişisel olarak halklar arası ilişkilerin geliştirlmesi gerektiğ ini düşünüyorum. Ankara ve İstanbul önemli şehirler ama Türkiye’de görülmesi gereken başka yerler de var. Bu nedenle büyükelçiliğ imiz diğer şehirlere ziyaret programları başlattı. Ben Türkiye’de doğdum ve kendimi bu ülkeye çok bağlı hissediyorum. Bu nedenle bu konuda yapabileceğ imiz daha çok şey oldu- ğuna inanıyorum. Aynı zamanda milli takımlarımız arasında bir futbol maçı düzenlemeye çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı Shimon Peres geçtiğimiz yıl Türkiye’yi ziyaret ettiğinde Başbakan Erdoğan spor alanında daha çok temasta bulunulması nı önermişti. Ben de bunu görev kabul ettim.
Diplomat Atlas: Biraz önce bölgedeki gerilimlerden söz ettiniz. Barış sürecinde gelinen son durum nedir?
Büyükelçi Levy: Annapolis zirvesi sonrasında, süreç her üç koldan devam ediyor. Görüşmelerin de oldukça iyi gittiğini düşünüyoruz. Aslında sürecin temkinli bir iyimserlikle İsrail ve Filistin yönetimi arasında 2008 yılı sonuna doğru varılacak bir mutabakatla sona erebileceği düşünülebilir. Görüşmelerde kilit konuların hepsi ele alınıyor. Eğer bir anlaşmaya varılırsa, sorulması gereken soru bu anlaşmanın Gazze’de Hamas’a nasıl uygulatılabileceği olacaktı r. Gelecekteki sorun bu olabilir. Hamas İsrail’i yok etmeyi hedeşiyor ve uluslararası toplumun – dörtlünün – belirlediği üç koşula uymuyor. Türkiye’de ve uluslararası toplumda Hamas’ı terör örgütü olarak görmeyen bazı çevrelerin mevcut olduğunun bilincindeyim. Bu da beni oldukça şaşırtıyor çünkü Hamas roketler, havan topları vs. ile 300.000 sivil insana korku salıyor.
Diplomat Atlas: Peki ya Suriye ile ilişkiler?
Büyükelçi Levy: Liderlerimiz, Suriye’nin konu ile ilgili olarak ciddi bir tutum içinde olduğunu ifade ettiği sürece, hiçbir ön koşul olmaksı zın bu ülke ile görüşmeye hazır olduklarını dile getirdiler. Görüşmeler sırası nda her iki tarafın da zor kararlar vermeleri ve bazı fedakârlıklar yapmaları gerekeceğ ini biliyoruz. Ancak bir yandan görüşmek konusunda istekli olduğunuzu söylerken, diğer yandan Hamas liderlerini barı ndırıp Hizbullaha silah sağlamamanız, silahlanmamanı z ve İran’la işbirliği yapmamanız gerekir. Geçmişte İsrail, Arap dünyası- nın geri kalanı için bir düşmandı ancak bence İran’ın nükleer güç oluşturma emelleri Orta Doğu’da kimin gerçek tehdit oluşturduğ u konusundaki algılarda değişime yol açıyor.
Diplomat Atlas: İsrail dendiğinde insanların aklı- na hemen bu tartışmalar geliyor. İsrail’in dünyada nasıl algılanmasını istiyorsunuz?
Büyükelçi Levy: Uluslararası toplumun, İsrail’in tek isteğinin; eski bir halkın, eski ülkelerinde yeni bir devlet olarak bir arada yaşama konusundaki ulusal emellerinin gerçekleştirilmesi olduğunu anlamaları- nı umuyorum. İsrail dünyadaki tek Yahudi devleti. İnsanları n İsrail’in bu bölgede varolmasının meşruiyetini kabul etmelerini istiyorum. İnsanların, çok farklı koşullar altında gelişen küçük ve genç bir devlet olarak, tarım, bilim ve ilaçlar konusunda olduğu gibi, dünyaya katkıda bulunabileceğ imizi ve hizmet edebileceğ imizi görmelerini istiyorum. Önemli değerleri olan bir ülkeyiz, ancak uzun yıllar şiddetin içine çekildik. Kendimizi koruma ihtiyacımız nedeniyle yanlışlar yapabiliyoruz. Bazen kadınlar ve çocuklar ölebiliyor. Ancak bu kesinlikle bizim politikamız değil. Ülkemizde barış ve huzur içerisinde yaşayan normal bir millet, normal bir halk olmak istiyoruz.
TEL AVİV
Tel Aviv 100 yıl önce Yafa’nın kuzeyinde kuş uçmaz kervan geçmez bir dizi kumuldan ibaretmiş. İbranice anlamı “bahar tepesi”. 1800’lerin başında Avrupalı zengin Yahudiler Yafa’dan portakal bahçeleri satın almaya başlamışlar. 1909 yılında 60 kadar aileyle kurulmuş olan Yahudi mahallesi Ahuzat Bayit, bir yıl içinde Tel Aviv adını almı ş. Mahalle büyümüş, yeni mahalleler eklenmiş, aldığı çok yoğun göçle kocaman bir şehre dönüşmüş ve ülkenin Yahudi koloni merkezi olmuş. David Ben Gurion, 1948’te İsrail Devletini burada, Tel Aviv’de ilan etmiş.
Doğu Avrupa’dan, Sovyetler Birliğinden, Yemen’den ve Almanya’dan gelenlerle hızlanan bu göç, nüfusun aşırı şekilde artmasına ve acil konut ihtiyacına yol açmı ş. fiehir Avrupa mimari anlayışı ile tasarlanmış. Göçmenler arasında çok sayıda Alman mimarın oluşu, değişik akımlardan etkilenilse de, yapılanmada Bauhaus ekolünün baskın olması sonucunu getirmiş. Yapım çalışmaları nda iklimsel özellikler ve işlevsellik dikkate alınmış. Beyaz ve pastel tonlarda cepheler, küçük pencereler, geometrik şekiller, akşam saatleri için herkesi alabilecek balkonlar ve teraslar, sütunlar üzerinde yükselen binalar.. Hepsi Akdeniz’in ve çölün sıcağından korunmak, ışığı yansıtmak, serinleyebilmek üzerine. En güzel örnekler Rothschild, Dizengoff ve Bialik caddelerinde. Cephelerde kullanılan renkler nedeniyle Tel Aviv’e “Beyaz fiehir” deniyor. Hep bir örnek, 4.000 kadar Bauhaus tarzı bina varmış. Çoğu yıkılmış ya da harap durumda olsa da kalanlar aslına uygun şekilde restore edilmiş. TEL AVİV fiehir, UNESCO Dünya Mirası listesinde.
Shalom kulesi, bir zamanlar Orta Doğu’nun en yüksek kulesiymiş. Diaspora Evi ise, dünyanın her tarafına yayılmış yahudilerin tarihini yansıtan bir müze. Avrupa’dan, Amerika’ya, Çin’den Asya’ya, Afrika’ya, Hindistan’a dek her ülkedeki sinagogları n maketlerini görmek mümkün. Kuzeyde Ganey Yehoshua bahçeleri var; Yarkon ırmağı kıyılarındaki eğlence yerlerinin en canlısı.
Tel Aviv bütün ülkenin eğlence merkezi. 20’yi aşkın müze bulunuyor. Tiyatrolar, opera, müzik klüpleri, restoranlar, cafeler, barlar, dans, sinema, romantik geceler, lunapark, kapalı çarşılar, modern alışveriş merkezleri, kongreler, festivaller, seminerler.. fiehir, aktif bir ticaret merkezi. Ben Gurion havalimanı da göz alıcı bir sadelik içinde; asimetrik ayrıntılar ve kocaman kolonları ile.
Akdeniz kıyısındaki, 390 bin nüfuslu Tel Aviv’de, daracık, gölgeli sokaklarla sahile iniliyor. Yamaçlarda rengarenk evler var. 14 km uzunluğundaki boydan boya kumsal plajlarda her türlü su sporunu yapmak mümkün. Lüks oteller peş peşe sıralanıyor. Mayolarıyla yollarda dolaşanlar, şehre tatil kasabası havası veriyor. Ulaşım sorunu yok; her yere yürünebiliyor. Deniz ürünleri hayli revaçta. Fiyatlar çok uygun, feast food tarzı yerler bulmak da mümkün. Son derece güvenli bir şehir. Gece hayatı imrenilecek bir canlılıkta. Gençliğin kalbinin attığı sahil şeridinde eğlenceler sabahlara kadar sürüyor.
‹srail’in bu en modern şehrinde ve genelinde, Türk olmak hiç fena bir şey değil. İsrailliler Türklere karşı son derece sıcak davranıyorlar. Zaten, Osmanlı ile yaşanan uzun bir ortak geçmiş ve Türkiye’den göçmen olarak gelen Yahudilerin yaydığı olumlu bir imaj var ve İsrailliler de tatil için Türkiye’yi sık sık ziyaret ediyorlar. Türkiye’den göçedenler sayesinde, Türkçe konuşanların sayısının da azımsanmayacak bir oranda olduğu söylenebilir.
YAFA
Osmanlı döneminin görkemli ve canlı bir liman kenti olan Yafa, bugün, 19. yüzyılda başlayıp 20. yüzyılın ilk yarısında yoğunlaşan Yahudi göçleri ile kısa sürede büyüyüp modern bir kent oluveren Tel Aviv’in banliyö mahallesi haline dönüşmüş. Önceleri Yafa’nın yanı başında bir göçmen köyü olarak kurulan Tel Aviv, hızla gelişip İsrail’in Başkenti konumuna geçtikten sonra, iki şehir birleştirilmiş ve 1950 yılında kentin adı Tel Aviv-Yafa olarak değiştirilmiş.
Günümüzde, sanatçıların yaşamak için tercih ettikleri bir kültür ve turizm alanı olan Yafa’nın geçmişi milattan çok öncelere gidiyor. Efsaneye göre tufandan sonra Nuh’un oğullarından biri, göz kamaştırıcı bir tepe keşfetmiş, oraya yerleşmiş ve adını Yafa koymuş. ‹branicede “güzel” demek.
Eskiden beri önemli bir liman kenti olan Yafa, 19. Yüzyılın sonlarında demiryolu hattına kavuşunca daha da önem kazanmı ş ve Kudüs’ün de limanı olmuş. Zaten, Kral Salomon da, mabedini inşa ederken kullandığı Lübnan sedirlerini önce deniz yoluyla Yafa’ya, oradan da Kudüs’e getirtirmiş. O dönem Akdeniz’in önemli limanlarındanmış.
Yafa’dan çağlar boyunca kimler geçmemiş ki: Mı- sırlılar, Filistinliler, Yahudiler, Persler, Büyük ‹skender, Suriyeliler, Makkabeler, Romalılar, Kral Herod, Müslümanlar, Haçlılar, Aslan Yürekli Richard, Memlükler, Napoléon Bonaparte, Türkler, İngilizler…
Kent merkezinde Osmanlı döneminden kalma yapılar var. Kalesinde toplar, saat kulesi, Bahriye Camii ve Mahmudiye külliyesi bütün ihtişamı ile varlığını koruyor. Kesme taş evleri, Arnavut kaldırımlı daracık sokakları, ünlü bitpazarı, kebapçıları, nargilecileri ile artistik ve turistik çok sıcak bir mahalle burası. Gan Hapisga bölgesi, restoranları, sanat galerileri, butikleri ile oldukça canlı bir yer. En önemlileri Saint- Pierre kilisesi ve Saint Louis manastırı olmak üzere Hıristiyan sit alanları da mevcut. Ayrıca, Ermeni Kilisesi, Sefarad ve Eskanazi anıtları… Öte yandan, Eski Eserler müzesi, neolitik çağdan bugüne şehri anlatıyor.
SARAY KONAĞI
Yafa’da, Sultan II.Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılını kutlamak için, Yafalı lar bir saat kulesi inşa etmişler. Bu görkemli saat kulesinin bulunduğu meydanda, Yafa’nın en büyük camii olan Mahmudiye Camii ile eski kışla binasının tam karşısında “Saraya Building” ismiyle anılan yıkık bir konak var.18.yüzyılda yapılan bu bina, Türk valisinin karargahı, yani “Mutasarrıflık” olarak kullanılmı ş. 1918 yılında, Türkler bölgeden çekildikten sonra idareyi ele alan İngiliz Manda yönetimi sırasında, bina fakir çocuklara yemek verilen bir imarethane olarak kullanılmış. 1940’lı yıllarda ise, aşırı bir Yahudi terör örgütü binayı bombalayarak ağır tahribata uğraması na neden olmuş. “Saraya Building” şimdi restore ediliyor. İsrail ve Türk Makamlarının ortak kararıyla ve Tel Aviv’deki Türkiye Büyükelçiliğinin denetiminde yapılan restorasyonla bina eski haline dönüştürülecek ve “Yafa Türk Kültür Merkezi” olarak kullanılacak. Restorasyon çalışmaları İsrail’de 13 yıldır faaliyet gösteren yerel makamların tüm saygısını kazanmış olan “Yılmazlar İnşaat Grubu” tarafı ndan gönüllü olarak yapılıyor.
KUDÜS
Yeryüzündeki en eski şehirlerinden biri olan Kudüs, milyonlarca Müslüman, Yahudi ve Hristiyan için bir simge, ziyaret edilmesi gereken bir yer, ve kutsal bir mekân. Kentte, peygamberlerin, hükümdarların, ünlü komutanların, politikacıların ve hatta şairlerin yüzyıllardır bıraktığı izleri, bugün de olanca canlılığıyla görmek mümkün.
Kudüs, yaklaşık 700 000 nüfusu,ibadet yerleri, kutsal alanları ve milattan önceki dönemlere (10.000) giden tarihi mekanları ile yahudiler, hristiyanlar ve müslümanlar için çok özel bir önem taşıyor.. Yahudiliğin ruhani merkezi, hristiyanlığın kalbi, islamiyetin ise, Mekke ve Medine’den sonra, üçüncü kutsal şehri. Dünya üzerinde, üç semavi dinin kutsal kabul ettiği tek şehir. Zamanın durduğu bir yer. Uzlaşmayla zıtlığın, sevgiyle kinin, yükselişle düşüşün, yapılanmayla yıkımın, sevinçle acının harmanlandığı bir şehir. Sonu gelmeyen bir gizemin sembolü. Her bir taşı olağanüstü bir hikayeye sahip.
Kudüs, Hz. Davut tarafı ndan başkent ilan edilmesiyle (MÖ 1049) önem kazanmaya başlıyor. Sonra Pers, Büyük İskender, Roma, Bizans ve İslamiyet dönemleri geliyor. Ardından Haçlılar, Selahaddin Eyyubi, Memlükler ve Osmanlılar.. 400 yıllık Osmanlı döneminde, özellikle Kanuni Sultan Süleyman zamanında Kudüs ciddi bir onarımdan geçiyor ve kenti çevreleyen surlar inşa ediliyor. şehir surlarının sekiz kapısı var:
Altın Kapı, Zeytin Dağı’na bakıyor ve Yahudilere göre burası Mesih’in Kudüs’e gireceği kapı, ama kapalı, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle taflla örülmüş. Yafa Kapı sı, en çok tanınan ve en fazla kullanılan kapı, Yafa limanı yönünde batı ya açılıyor. Yeni Kapı, kuzeyde, hristiyan mahallesine doğudan girişli sağlıyor. Şam Kapısı, müslüman mahallesinin ana girişli. Herod Kapısı, kuzeyde, cephe üzerindeki çiçek motifleri nedeniyle bu adı almış. Aslanlı Kapı, aslanlarla süslü, Saint-Etienne kapısı olarak da anılıyor, doğuya, Eriha’ya açılıyor. Detritus Kapısı, güneyde, Ağlama Duvarına en yakın kapı. Sion ya da Davud Kapısı, Sion tepesinde, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış, El Halil yönünde, güneyde. Çöp kapısı ise şehir çöplerinin çıkarıldığı kapı.
DÜNYANIN MERKEZİ Mİ?
Uğruna çok kan dökülmüfş çok el değiştirmiş, defalarca yakılıp yıkılmış olan Kudüs, bugün UNESCO dünya mirası listesinde. Surlar içinde kalan bölümü, “Eski şehir” olarak anılıyor. Bu bölge Ermeni, Hristiyan, Yahudi ve Müslüman mahalleleri olmak üzere dört kısma ayrılmış. Kültürlerin kat kat yığıldığı bu bölgenin merkezi aslında küçücük bir alan: 1 kilometrekare bile değil!
Her ne kadar eski şehir dörde bölünmüş olsa da kutsal mekanlar birbirlerinden net çizgilerle ayrılamıyor. Bir din için kutsal olan mekan, diğer dinler için de kutsal olabiliyor; Hz.Süleyman Mabedi üzerine inşa edilen Mescid-i Aksa gibi, Hz. Muhammed’in Miraç gecesinde Burak denilen kanatlı beyaz atını bıraktığı yerin hemen yanıbaşında “Ağlama Duvarı”nın olması gibi… Ya da Ağlama Duvarı önünde yahudiler ritüellerini yaşarken hemen üst tarafında bulunan El Aksa Camii’nde müslümanların namaz kılışı gibi..
SÜLEYMAN MABEDİ ve AĞLAMA DUVARI
Kudüs’ün Yahudilik için önemi Salomon (Hz Süleyman) Mabedi’nin bu şehirde olması. Bugün, bu tapınaktan geriye sadece bir duvar kalmış. Yahudiler bu duvarın önünde dua ettikleri için, “Ağlama Duvarı” diye adlandırılan bu mekan haremlik-selamlık olarak ikiye ayrılmış; erkekler sol, kadınlar da sağ tarafa geçmek zorundalar. 15 m yüksekliğindeki duvarın aslında mabedin parçası olmayıp, batı cephesinin dayanak duvarı olduğu söyleniyor. Duvarın güneyinde küçük Davud şehri uzanıyor; yeraltı mağaraları, su kanalları, tünelleri, labirentleri ile.
Kudüs, yahudiler için bir hac şehri. Tarihi kaynaklara göre ‹srailoğulları Mısır’dan çıktıktan sonra yapıldığı varsayılan ve içinde Hz.Musa’dan kalan taş levhalarla Hz.Harun’un eşyalarının bulunduğu “Ahit Sandığı”nın Hz. Süleyman Mabedinde olması gerekiyor. Bu sandığı bulacak kişinin mehdi/kurtarıcı olacağına inanılıyor. İsrail Devleti, 1968 yılından bu yana Mescid-i Aksa’nın çevresinde ve altında arkeolojik araştırmalar adına kazılar yapıyor.
SAINT SEPULCRE BAZİLİKASI ve ÇİLE YOLU
Kudüs, hristiyanlara göre de, Tanrının kendi oğlunu insanlık için kurban ettiği, kanıyla yıkadığı topraklar ve Hristiyanlık tarihinin başladığı yer. Sion tepesinde (eski şehrin en yüksek noktası) yer alan “bütün kiliselerin anası” Saint Sepulcre Bazilikası, Hz İsa’nın çarmıha gerildiği, naaşının yıkandığı ve göğe yükseldiği noktada inşa edilmiş. Yıkandığı taş sürekli ıslakmış. Hristiyan mezhepleri bu kiliseye sahip olabilmek için sonu gelmez bir çekişme içindeyken, Osmanlılar sorunu son derece barışçı bir yolla halletmişler: Kilisenin anahtarı bir müslümana emanet edilmiş. Bugün ise, Bazilikanın içindeki değişik alanlar, değişik hristiyan mezheplerinin kontrolunda bulunuyor. Örneğin Hz. İsa’nın mezarı Yunan Ortodokslarının denetiminde.
Kudüs’ün Hristiyan mahallesinde 40 kadar dini yapı var. En çarpıcı yeri “Via Dolorosa” yani “Çile Yolu”: Hz.İsa’nın çarmıha gerilmek üzere ve sonradan üzerine çivileneceği çarmıhı sırtında taşıyarak katettiği yol. 14 duraklı bu yolda yürümek hristiyanlar için çok özel bir anlam taşıyor; hacı olunuyor. 14 durak noktası, Hz. İsa’nın haçı taşırken durakladığı ve zaman zaman da yere düştüğü noktalar anlamına geliyor. Bu noktalara kiliseler inşa edilmiş.
Eski şehrin doğusunda Zeytin Dağı var. Burası, son derece kutsal bir mekan. Rivayete göre Tufan’dan sonra Nuh Peygamber’in güvercini bu tepeden zeytin dalı koparıp getirmiş. Hristiyanlar için, Hz. İsa’nın son yemeğini yediği yer bu dağın eteklerinde. Tepede 2-3 bin yıllık zeytin ağaçları olduğu, Hz İsa’nın zaman zaman burada dinlendiği söyleniyor. Yahudi mezarlığı da burada. Altın kapının tam karşısına düşen bu mezarlıkta yatanların, Mesih geldiğinde, “ilk canlanacak kişiler” olacağına inanılıyor. Bu nedenle burada bir Mezar yeri alabilmek için yüzbinlerce doları gözden çıkarmak gerekiyor. Zeytin Dağı’nın hemen yamacında da altın kaplama kubbeleri ile dikkat çeken Rus kilisesi Maria Magdalena var.
MESCİD-İ AKSA…
Mescid-i Aksa ve Kubbet üs-Sahra da Müslümanlar için kutsal merkezler. Mescid- i Aksa, Müslümanlarin ilk kıblesi ve üç önemli mescidden biri. Hemen yanı nda 600’lerin sonunda Hz. Ömer tarafından yaptırılan, kubbesi 14 ayar altından yapılmış Kubbet üs- Sahra var. Hz. Muhammed’in miraç esnasında üstünde durduğu taş olan “Muallak Taşı” da burada, Kubbet üs-Sahra’nın içinde. inanışa göre o gece peygamber göğe yükselirken, üzerinde durduğu kaya parçası da onunla yükselmeye başlamış. Taş, bir süre havada asılı kaldıktan sonra yere düşmüş, o yüzden adı “Muallak Taşı”. Bu kaya parçası aynı zamanda Hz İbrahim’in en sevdiği oğlunu Tanrıya kurban etmek istediği taş. Caminin çinileri Osmanlı çinileri, halıları da Anadolu’dan gelme. iç kısımdaki ahşap süslemeleri ve rengarenk mozaikleri ile bir sanat harikası. Biraz ötedeki “El Aksa Camii” ise beş bin kişi alabiliyor. 1951’de Ürdün Kralı Abdullah burada öldürülmüş, 1969’da da cami kundaklanmış.
Eski şehrin çarşısı, daracık sokakları ile baş döndürücü güzellikte. Kolyelerden, geleneksel kıyafetlere, işlemeli yastıklardan, son derece canlı renklerle dokunmuş halılara, mumlara, cam eşyalara kadar çok geniş bir yelpaze oluşturuyor hediyelik eşyalar. Gündüzü ayrı güzel, ışıl ışıl geceleri ayrı bir güzel. Cafeler, restoranlar cıvıl cıvıl. Çok değişik inançlar, etnik gruplar ve geleneklerin etkisiyle doğan sınır tanımayan bir sanat birikiminin sonuçlarını sanat galerileri ve atölyelerde görmek mümkün. Müze meraklıları için bulunmaz bir kaynak Kudüs: İsrail müzesi, Tabiat müzesi, Bilim müzesi, Rockefeller müzesi, İslam Sanatları müzesi, şehir Tarihi müzesi, Ermeni müzesi, Yahudi Sanatları müzesi, Soykırım müzesi..
Bu şehri tanımaya çalışırken insan bazen o dayanılmaz büyüye ve çekiciliğe öyle kendini kaptırıyormuş ki “Kudüs sendromu” denen bir problem çıkıyormuş ortaya: Kısaca kendini peygamber ya da kutsal biri sanma vakası! Psikiyatrist Heinz Herman tarafından tanımlanmış bir hastalık. Dini halüsinasyonlar, takıntılar ve aşırı dindarlığa yönelmeyle seyrediyor, şehir terkedildiğinde her şey normale dönüyormuş.
HAYFA
Lübnan sınırına oldukça yakın olan Hayfa, ülkenin üçüncü büyük şehri. Kentte Yahudilerle birlikte oldukça kalabalık bir Arap nüfusu da yaşıyor. Hayfa, Bahai’lerin ve Katolik Karmelit Rahibelerinin de merkezi konumunda.
Hayfa, Karmelit Rahibelerinin kurduğu ve “Stella Maris” adıyla bilinen Karmelit Manastırı ve Anıt Zeytin ağacı önündeki Meryem Ana heykeli ile 19.yüzyıl sonları nda küçük bir yerleşim yeriymiş. Hicaz demiryolunun denize paralel bir hatla buralara gelişiyle önemi hızla artmış ve bu küçük kasaba uluslararası bir liman şehrine dönüşmüş.
ÜÇ KATLI KENT
Hayfa, üç katlı bir yerleşim merkezine benziyor. fiehir kıyıya inen bir eğim üzerinde üç aşamalı şekilde yapılanmış. Deniz tarafındaki alt kesimde liman tesisleri ve ticaret merkezleri yer alıyor. Orta bölümde kentin eski mahalleleri var. Üst kesimde ise, denize tepeden bakan yeni modern semtler, parklar, çam ormanları ve geniş caddeler bulunuyor. Ana arter Ben-Gurion bulvarı, sevimli butiklerle dolu.
Hristiyanlık, Müslümanlık ve Bahailik için kutsal olan Karmel Dağı Hayfa’da bulunuyor. Dağ geniş bir doğal rezerve sahip. Ayrıca, Hz ilyas’ın mağarası da burada ve anısına inşa edilmiş bir anıt var. Birçok Yahudi mezarının bulunduğ u bu mekanda, Yunanlı lar da bir zamanlar Zeus adına bir tapınak da yapmışlar.
Hayfa, önde gelen Yahudi yerleşim bölgelerinden. Geçmişte, Hristiyanlardan satın alınan bataklıkları ıslah edip çiftlikler kurmuşlar. Arap-israil çatışmalarının en şiddetli bölümü de burada geçmiş.
BAHAiLERiN MERKEZi
Yine Karmel Dağı yamaçları nda Bahai dininin, güzelliğiyle, değişik dizaynlarıyla nam salmış bahçe ve teraslarını barındı ran dünya merkezi var. Bahailik 1800’lü yılların ortasında iran’da, Bab’ın yeni bir çağın ve yeni bir peygamberin geleceğini ilan etmesiyle ortaya çıkmış. Kurucusu Bahaullah Bağdat’ta sürgünde iken peygamberliğini ilan etmiş. iran’dan sınır dışı edilince yaşadığı yerler arasında Hayfa ve Akka da var. Bab’ın anıtkabri burada. Yaldızlı kubbesi, italyan mermerleri, granitten kolonları olan tapınağı çevreleyen bahçeler, yemyeşil çimenleriyle çok görkemli. Bahailerin kıblesi Akka. Dinlerin kardeşliğini savunuyor, siyasetle ilgilenmiyorlar. Irk, inanç, sınıf, milliyet, cinsiyet, kadın, erkek ayrı mı ve son peygamber kavramı yok.
Karmel Dağı’nda iki Dürzi köyü kalmış: “Isfiya” ve “Dalyat el-Karmel”. Halep şivesiyle arapça konuşuyorlar. Din adamları ve kadınlar lacivert cüppe giyip beyaz sarık takıyor. Ölümden sonra ruhun yeni doğan bir çocuğ a geçtiğine inanıyorlar. Tek eşliler. Diğer dinlerle evlilik yasak. Dürziler yaşadıkları her yerde iyi asker olarak ün yapmı şlar. Akka, Hayfa’nın eski bölümü, tıpkı Yafa-Tel Aviv örneğinde olduğu gibi. O da Hayfa’ya biraz uzaktan bakıyor. Akka, iyi korunmuş durumda ve adeta bir açık hava müzesi gibi. Bir Yahudi şehrinden çok, Haçlı, Memlük, Eyyübi, Osmanlı şehri gibi görünüyor.
OSMANLI ESERLERi
Şehirde, Osmanlı dönemine ait çok sayıda eser var: Başta kale ve tüm ihtişamı ile Cezzar Ahmet Paşa külliyesi olmak üzere, Saat kulesi, Bahriye Camii, Medrese, Sinan Paşa Camii.. Cezzar Ahmet Paşa’nın adını taşı yan cami renkli taşlardan, granit sütunlardan yapılmış, yeşil kubbeleri var. Kale surları içinde bir saray, hamamlar, hanlar, Türk pazarı, çarşılar ve Zeytuniye Camii bulunuyor. Kale, ingiliz mandası döneminde Yahudi direnişçilerin de kapatı ldığı bir hapishaneye dönüşmüş. Bahailiğin kurucusu Bahaullah da burada tutulmuş bir dönem.
Mısır, muz, pamuk ve ayçiçeğ i tarlalarıyla dolu Hayfa, modern bir kültürsanat, endüstri ve liman şehri. Çok sayıda müze var: Yahudilerin israil’e yerleşim tarihini ve şehir halkının kültürel orijinini anlatanından, denizcilik ya da sanat müzesine kadar. Her tür yerel ya da uluslararası sergi, bale, konser, konferans gibi etkinlikler de sık sık organize ediliyor.
Liman, Eilat-Hayfa petrol boru hattının son durağı. Hava, kara, deniz ulaşımında yerel/uluslararası komünikasyon merkezi de burası. Ve Hayfa Üniversitesinde, çok ünlü “israil Teknoloji Enstitüsü” bulunuyor.
AKKA
Akka, Hayfa’nın eski bölümü. Tıpkı Yafa-Tel Aviv örneğinde olduğu gibi, o da Hayfa’ya biraz uzaktan bakıyor, ama Yafa’ya oranla daha iyi korunmuş durumda ve adeta bir açık hava müzesi gibi. Bir Yahudi şehrinden çok, Haçlı, Memlük, Eyyübi, Osmanlı şehri gibi görünüyor.
fiehirde, Osmanlı dönemine ait çok sayıda eser var: Başta kale ve tüm ihtişamı ile Cezzar Ahmet Paşa külliyesi olmak üzere, Saat kulesi, Bahriye Camii, Medrese, Sinan Paşa Camii.. Cezzar Ahmet Paşa’nın adını taşıyan cami renkli taşlardan, granit sütunlardan yapılmış, yeşil kubbeleri var. Kale surları içinde bir saray, hamamlar, hanlar, Türk pazarı, çarşılar ve Zeytuniye Camii bulunuyor. Kale, ingiliz mandası döneminde Yahudi direnişçilerin de kapatıldığı bir hapishaneye dönüşmüş. Bahailiğin kurucusu Bahaullah da burada tutulmuş bir dönem.
Akka aynı zamanda Haçlıların da merkezi. Kalenin alt kısmında Haçlılara ait kalıntılar, tüneller, gizli geçitler var; gotik tarzda, birbirine bağlı devasa büyüklükte sekiz bölümden oluşan. Bölümleri birbirine bağlayan yollar hala bozulmamış, taşlara işlenmiş zambak çiçekleri rahatlıkla görülebiliyor.
EKONOMİ
HER ŞEYDEN ÖNCE AR-GE
Küçük bir ülke olan israil’in çok disiplinli bilimsel ve teknolojik çalışma politikaları var. Bilim insanları yetiştiriyor. Özellikle sanayi sektöründe bilimsel araştırma ve uzmanlaşma merkezleri kurulması, bunların geliştirilmesi ve akademik altyapı nın güçlendirilmesi çok önem taşıyor. Bu alanda çalışan kişi sayısı oldukça yüksek. Aynı şekilde AR-GE (Araştırma- Geliştirme) çalışmalarına ayrılan finansal kaynak büyük boyutlarda.
EKONOMİ VE SANAYİ
İsrail ekonomisi turizm, tarım ve sanayi eksenli. Güçlü bir lobiye sahip olan Diaspora Yahudileri de ekonomiye büyük destek getiriyor. Kişi başına düşen milli gelir oldukça yüksek; 2006 verilerine göre 26,800 Dolar. 2007’de, OECD ile üyelik müzakereleri başlamış. Üyelik halinde ülkeye yabancı sermaye akacak. israil’in büyüme hızı yüzde 4,8 (2006).
Sanayi, ülkede gelişmekte olan bir sektör; özellikle Tel Aviv ve Hayfa şehirlerinde. Toplam işgücünün yüzde 33’ü sanayi alanında çalışıyor. Başlıca sınai sektörler, elmas işletmeciliği, silah üretimi, potasyum ve bakır madenleri, ilaç, optik, elektrik malzemesi, ileri teknolojik ürünler, ağaç ve kağıt ürünleri, fosfat, gıda, tütün, çimento, yapı, metal, kimyasal madde, plastik, tekstil ve ayakkabı üzerine. Bu arada Lut Gölü tuz, Necef Çölü de doğalgaz varlığı nedeniyle önemli.
GÜVENLİK SORUNU
İşsizlik oranının yüzde 9 (2005), enşasyon oranının ise yüzde 0,1 (2006) olduğu ülkede, son dönemde Savunma Sanayi şirketi “Israel Military Industries”in özelleştirilmesi için çalı şmalar yapılıyor. Petrol rafinerilerinin özelleştirilmesi de gündemde. Aslında, israil’in arap komşularıyla ve Filistinlilerle barış sürecini hayata geçirememesi, ekonomiye pek olumlu yansımıyor. Tehdit ve güvenlik eksenli politikalar nedeniyle ülke bütçesinin çok önemli bir bölümü savunma harcamaları- na ayrılıyor. Askeri donanım ve nükleer silahlar hep öncelik taşıyor. Güvenlik ve istikrar sorunları, kendini turizmde de gösteriyor ve bu sektörde beklenen gelir rakamlarına ulaşılamıyor.
Aynı sorun ticaret için de geçerli. Liberal politikalar izlenmesine, gümrüklendirmede indirime gidilmesine ve ihracata teşvik uygulanması na rağmen, israil içinde bulunduğu bölge ülkeleriyle değil, denizaşırı ülkelerle ticaret yapıyor.
ELMASIN DEĞERİ
Dış satımın yaklaşık üçte birini elmas oluşturuyor. ikinci sırada ise yüksek teknoloji ürünleri yer alıyor. ihraç edilen tarım ürünleri portakal, muz, narenciye ve üzüm. ihracı yapılan sınai ürünler ise uçak, silah, sanayi hammaddesi, makine ve ekipman, bilgisayar ve yazılımı, kimyasal madde, giyim, tıbbi ve bilimsel cihaz, elektrikli eşyalar, ofis makinaları. Turizm de döviz gelirlerinde önemli bir paya sahip. ithalat kalemleri ise hububat, kimyasal ürünler, askeri donanım, ham elmas, benzin, tarımsal gı- da, demir-çelik şeklinde sıralanabilir.
israil’in ticaret yaptığı ülkeler öncelikle ABD, ingiltere ve Almanya. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Türkiye, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Polonya, Slovenya, Meksika, Romanya ve Bulgaristan ile serbest ticaret anlaşmaları var.
Türkiye ile israil arasındaki ticaret hacmi 2,8 milyar dolar. Askeri anlaşmalardan doğan stratejik harcamalar bu miktarı n dışında kalıyor. Turizm alanında da, Türkiye israillilerin tercih ettiği bir ülke konumunda. 2007 yılında, 518 000 israilli turist Türkiye’yi ziyaret etmiş. THY, istanbul ile Tel Aviv arasında, günde 3 sefer yapıyor.
YILMAZLAR İNŞAAT
Bir Türk firması israil’de gökdelenler, elektrik santraları, su arıtma tesisleri, modern konutlar,resmi binalar ve altyapı tesisleri inşa ediyor. israil’de “Yılmazlar Construction Group” olarak büyük itibar sağlamış olan firmanın inşa ettiği köprüler, iki ülke arasında adeta birer dostluk ve güven köprüsü haline dönüşmüş.
Yaklaşık 15 yıla yakın bir süredir israil’de faaliyet gösteren “Yılmazlar inşaat Grubu”, ülkede hem özel sektöre, hem de kamu sektörüne hizmet veriyor. Yapımını üstlendiği inşaatların yüksek kalitesiyle ve zamanında teslim edilmesiyle büyük bir güven sağlamış olan bu başarılı firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Reyiz Yılmaz’a 2005 yılında, 400 israilli aday arasından, “Yılın işadamı” ödülü verilmiş.
1986 yılında imdat Yılmaz tarafından kurulmuş olan firma, bugün Ahmet Reyiz Yılmaz’ın yönetiminde, Türkiye ve israil’in dışında, Romanya ve Polonya’da da faaliyet gösteriyor. israil’de çok aktif olan Yılmazlar inşaat Grubunun şu anda, israil’in her bölgesine yayılmış bulunan 31 ayrı şantiyesi var. Bu şantiyelerde 1000 kadar Türk işçisi çalışıyor. Ayrıca, 700 kadar da israilli işçiye istihdam yaratılmış. Yılmazlar Grubu, israil’deki en büyük 10 inşaat şirketinden biri olarak biliniyor.
ELMASIN DEĞERİ
İşsizlik oranının yüzde 9 (2005), enşasyon oranının ise yüzde 0,1 (2006) olduğu ülkede, son dönemde Savunma Sanayi şirketi “Israel Military Industries”in özelleştirilmesi için çalı şmalar yapılıyor. Petrol rafinerilerinin özelleştirilmesi de gündemde. Aslında, israil’in arap komşularıyla ve Filistinlilerle barış sürecini hayata geçirememesi, ekonomiye pek olumlu yansımıyor. Tehdit ve güvenlik eksenli politikalar nedeniyle ülke bütçesinin çok önemli bir bölümü savunma harcamaları- na ayrılıyor. Askeri donanım ve nükleer silahlar hep öncelik taşıyor. Güvenlik ve istikrar sorunları, kendini turizmde de gösteriyor ve bu sektörde beklenen gelir rakamlarına ulaşılamıyor.
Aynı sorun ticaret için de geçerli. Liberal politikalar izlenmesine, gümrüklendirmede indirime gidilmesine ve ihracata teşvik uygulanması na rağmen, israil içinde bulunduğu bölge ülkeleriyle değil, denizaşırı ülkelerle ticaret yapıyor.
Dış satımın yaklaşık üçte birini elmas oluşturuyor. ikinci sırada ise yüksek teknoloji ürünleri yer alıyor. ihraç edilen tarım ürünleri portakal, muz, narenciye ve üzüm. ihracı yapılan sınai ürünler ise uçak, silah, sanayi hammaddesi, makine ve ekipman, bilgisayar ve yazılımı, kimyasal madde, giyim, tıbbi ve bilimsel cihaz, elektrikli eşyalar, ofis makinaları. Turizm de döviz gelirlerinde önemli bir paya sahip. ithalat kalemleri ise hububat, kimyasal ürünler, askeri donanım, ham elmas, benzin, tarımsal gı- da, demir-çelik şeklinde sıralanabilir.
israil’in ticaret yaptığı ülkeler öncelikle ABD, ingiltere ve Almanya. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Türkiye, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Polonya, Slovenya, Meksika, Romanya ve Bulgaristan ile serbest ticaret anlaşmaları var.
Türkiye ile israil arasındaki ticaret hacmi 2,8 milyar dolar. Askeri anlaşmalardan doğan stratejik harcamalar bu miktarı n dışında kalıyor. Turizm alanında da, Türkiye israillilerin tercih ettiği bir ülke konumunda. 2007 yılında, 518 000 israilli turist Türkiye’yi ziyaret etmiş. THY, istanbul ile Tel Aviv arasında, günde 3 sefer yapıyor.
İSRAİL’İ EN İYİ BİLEN TÜRK
AHMET REYİZ YILMAZ
Ahmet Reyiz Yılmaz, 40 yaşında, Rize’li bir Türk işadamı. Anadolu Üniversitesinde gördüğü iktisat eğitimini daha sonra ingiltere’de tamamlamış. Çok genç yaşta gittiği israil’de uzun yıllar işinin başında bizzat bulunarak, hem firmasının olağanüstü başarılı olmasına katkıda bulunmuş, hem de dilini de öğrendiği bu ülkeyi içinde yaşayarak tanımak fırsatını elde etmiş.
israil’de büyük bir ciddiyetle sürdürdüğü iş yaşamını, yıllardı r kurduğu dostluklarla de pekiştiren Yılmaz’ın, ülkedeki etkisi ve açamayacağı kapı olmadığı gibi bir izlenim vermesi insanı şaşırtıyor. Zaten, Yılmaz’ı n ilgisi kendi alanı olan inşaat sektörü ile sınırlı kalmamış. Bölgede barışın sağlanması konusu başta olmak üzere israil- Türkiye ilişkilerinin her yönden gelişmesi gibi hususlarda da çabalar harcayan Yılmaz, giderek Ortadoğu konusunda uzman bir isim haline gelmiş. Yılmaz, bu niteliği ile bir konferanslar veriyor ve seminerlere konuşmacı olarak katılıyor. 1996 yılında israil-Türk Müteahhitler Birliği’ni kuran ve ilk başkanlığı yapan Yılmaz, ayrıca TOBB ile birlikte, Gazze’nin yeniden yapılandırılması projesinin organizasyonunda yer almış.
Ortadoğu konusunda özgün düşüncelere sahip olan Ahmet Reyiz Yılmaz, çok iyi tanıdığı bu coğrafyada istikrarın bir türlü sağlanamamış olmasını üzüntüyle karşılıyor ve “başta Amerika politikaları olmak üzere, israil’in mevcut politikalarının da bölgeyi endişe verici bir sürece taşımakta olduğunu” ifade ediyor. “israil’in güvenlikle ilgili endişelerinin” anlayışla karşı- lanması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, bu süreçte Türkiye’nin beklentilerinin yeteri kadar dikkate alınmadığını, bunun da ABD’yi ve israil’i yalnızlığa sürüklediğ ini belirtiyor.
Ahmet Reyiz Yılmaz, iran’ı, edindiği nükleer güç ve teknolojik gelişim ile bölgede bir tehdit unsuru olarak görüyor ve Çin’den destek gördüğünü belirtiyor. Gelecekte, iran, Çin ve Rusya’nın bir ittifak oluşturması halinde, bunun hem bölgesel bir güvensizlik ortamı yaratacağı, hem de Türkiye’ye zarar vereceğ i görüşünde olan Yılmaz, bu gibi risklerin ancak Türkiye’nin katkısıyla bertaraf edilebileceğ i görüşünü savunuyor.
Lût Gölü
Lut gölü dünyada benzeri olmayan bir coğrafi yapıya sahip olmanın yanında, dinler tarihi açısından da önemli bir yere sahip. Davut peygamberden Hz. İsa’ya kadar bir çok peygamberin Lût gölü ve çevresi ile bağlantıları olmuş. Bazı tefsircilere göre, Kuran’da da dünyanın bu en çukur yerine atıfta bulunuluyor. Zaten, gölün adı da Lût peygamberden geliyor.
Sodom ve Gomora
İnanışa göre, gölün çevresinde yer alan Sodom ve Gomora şehirlerinde ahlâksızlığın almış yürümüş olması nedeniyle Tanrı bu iki kenti yok etmeye karar veriyor ve iki melek aracılığıyla bu kararı nı Hz. ibrahim’e bildiriyor. Hz. ibrahim’in, yeğeni Lût Sodom’da yaşadığı için, şefaat dilemesi üzerine, Tanrı, “eğer Sodom’da 10 tane ahlâklı kişi bulunabilirse kenti bağışlayacağını” bildiriyor. Ancak, iki melek ile yapılan araştırmada, Lût’tan başka ahlâklı ikinci bir kişi bulunamı yor ve Sodom ve Gomora şehirleri, üzerlerine kükürtlü alevler yağdırılarak yok ediliyor.
Lût gölü ve çevresinin yaşama pek elverişli olmayan kıraç topraklardan oluşması bu efsaneye bağlanıyor.
Ama Lut gölü ve gölün kıyıları mineraller bakı- mından oldukça zengin. Gölün suları, yüksek tuz oranı dışında, yüksek oranda potasyum, magnezyum ve brom mineralleri de içeriyor. Bu nedenle göl kıyısında, plajların yanı sıra, kaplıca tesisleri de kurulmuş. Özellikle çamur banyoları ile sağlık turizmine hizmet veriliyor. Göle girenlere, başlarını suya sokmamaları konusunda uyarılar yapılıyor. Çünkü, aşırı tuzlu su gözler için zararlı ve körlüğe kadar giden hasarlara sebep olabiliyor.
Bu nedenle gölde sırtüstü yüzülmesi öneriliyor. Göle girip sırtüstü yüzmeye çalışanlar ise, yüksek tuz oranı yüzünden suya bir türlü batamadıkları nı ve âdeta oturur gibi kaldıklarını anlatıyorlar.
İLK TEK TANRILI DİN
YAHUDİLİK
Tek tanrılı 3 büyük dinin en eskisi olan Yahudilik, Yahudi halkı için sadece bir din değil, aynı zamanda geleneksel bir yaşam biçimi. Yahudi dininin kuralları, “Musa’nın 5 kitabı” olarak da anılan “Tevrat”tan kaynaklanıyor.
Tıpkı Müslümanlar ve Hristiyanlar gibi, Yahudiler de Tanrının tek ve ebedi oldu- ğuna inanıyorlar. Tanrı’ya saygıda ve bağlılıkta kusur işlememek için, ibadetlerini aksatmamaya ve Tevrat’ta belirtilen kurallara uymaya çalışıyorlar. Ancak Yahudileri, diğer dinlerden ayıran en büyük fark, Yahudiliğin yaygınlaşması yolunda hiçbir çabaları nın olmaması. Hatta, denilebilir ki, başka bir dinden Yahudiliğe dönmek isteyen birine kolaylık dahi göstermiyorlar. Böyle bir talep olursa, din otoritelerinden oluşan bir heyet kişiyi topluluğa kabul edip etmemeye karar veriyor. Yani, kişi kendi başına karar verip Yahudi olamıyor. Doğal olarak, Yahudi dininde misyonerlik gibi faaliyetlerin de yeri yok. Bir başka özellik ise, bir Yahudinin başka dinden biriyle yaptığı karma evlilikten dünyaya gelen çocukların Yahudi dinine kabul edilmesinde anne’nin belirleyici olması. Eğer anne Yahudi ise, çocuk da Yahudi sayı lıyor. Ama, baba Yahudi ve anne başka bir dinin mensubu ise, çocuk Yahudi olamıyor.
Musa Peygamberin kurdu- ğu Yahudi dininin 3 kutsal kitabı var. “Ahd-i Atik” adı verilen bu dizinin birinci kitabı olan “Tevrat” dini kuralları anlatıyor ve kendi içinde 5 ayrı fasikülden oluşuyor. “Nevi’im” adı verilen ikinci kitapta Peygamberler anlatılıyor, üçüncü kitaba ise “Katuvim” deniliyor. Katuvim, “yazılar” anlamına geliyor. Yahudilerde ibadet, sabah, öğleden sonra ve gün batı- mından sonra olmak üzere, günde 3 defa yapılıyor. Dua şeklindeki bu ibadet genelde evde yapılıyor. Sinagoglar toplu ibadetler ve törenler için kullanılıyor. Din adamlarına Haham (veya Rabbi) deniliyor. Hahamlar, din kuralları veya töre konularında, halkı aydı nlatma işlevini yerine getiriyorlar.
Yahudi erkek çocukları, doğduktan sekiz gün sonra sünnet ediliyorlar. Buna “Brit Milah” deniyor. Ayrı ca kızlar 12, erkekler ise 13 yaşına geldiklerinde, dinî sorumluluk alma yaşına ulaşmış sayılıyorlar. Yahudilerde et ve sütlü ürünlerin bir arada yenmesi yasak. Ayrıca, domuz eti, kan içeren ürünler ve kabuklu deniz hayvanları da haram sayılıyor.
Tanrı’nın evrensel olduğunu kabul eden Yahudilere göre, ‹srail toprakları dünyanı n merkezi. Zaten bütün Yahudiler dua ederken yüzlerini Kudüs’e çeviriyorlar. Ve geleneksel olarak, tüm Yahudiler, yüzyı llardır hasretle Mesih’in gelmesini bekliyorlar. ‹nanı şa göre, bir gün Mesih gelecek ve ‹srail Peygamberlerinin ilân etmiş olduğu gibi, yeryüzü barışa ve huzura kavuşacak.
İSRAİL’DE SOSYAL HAYAT
DİNLER ve GELENEKLER
CÜMBÜŞÜ
İsrail’de halkın % 92’si kentlerde yaşıyor. Kırsal kesimde yaşayan Yahudiler de Kibbutz’larda veya Moshav denilen kooperatif alanlarında yerleşmiş bulunuyorlar. Köylerde yaşayanlar ise genellikle Araplar ve sayıları pek de fazla olmayan Dürzî’ler.
İsrail halkının en büyük özelliği, değişik ülkelerden, değişik kültür birikimleriyle gelip, bir arada yaşamaya başlamış bir topluluk olması. 7,5 milyon nüfusun yaklaşık yüzde 76’sı Yahudi, yüzde 19,5 kadarı arap. Nüfusun yüzde 4,5 kadarı ise Dürzî, Çerkes veya diğer gruplara mensup.
Din ve günlük yaşam
israil’de dinin, sosyal hayat örgüsünde önemli bir yer tuttuğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Hem Yahudilerde, hem de Müslümanlarda güçlü radikal ve fanatik gruplar mevcut. Radikal dindar Yahudiler için, ibadet etmek çalışmaktan daha önemli. Bu gruba girenler, gerek kıyafetleri, gerekse de saç biçimleri ile kolayca ayırt edilebiliyor. Genellikle dindar olmayan Yahudilerle aynı mahallelerde oturmuyorlar. En yoğunlukla yaşadıkları yer, doğal olarak Kudüs bölgesi. Burada, Ağlama Duvarı’na gidip Tanrı’ya yakarmak daha kolay.
Yahudi inanışına göre cuma akşamından cumartesi akşamına kadar geçen süre “fiabat” günü. Tanrı’nın Dünyayı 6 günde yarattığına ve yedinci gün dinlendiğine inanılıyor. Bu nedenle, “fiabat” gününde genellikle Yahudiler çalışmıyorlar. Ultra Ortodoks Yahudiler için “fiabat” bütün zamanını ibadete ve dinlenmeye ayırma zamanı. O gün Tevrat okuyup dua ediyorlar, sinagoga gidiyorlar. Bilgisayar, televizyon, telefon gibi teknolojik aletler kullanmak yasak olduğu gibi, aşırı muhafazakar mahallelere araba ile bile girilemiyor.
Farklılıklar toplumsal yapı da bir zenginlik yaratsa da, zaman zaman siyasi arenada sorunlar çıkabiliyor. Laik Avrupalı Aşkenazlar, Gelenekçi Mizrahiler, Sefaradlar, dindarlar, köktendinciler, Rusya’dan ve diğer eski Demir Perde ülkelerinden göçenler, Etyopya’dan gelenler ve Arapların oluşturduğu alt kültürler var. Bazı gruplar, tek tip Yahudi-israilli kimliği üzerinde direniyor ama bunu hayata geçirmek imkansız görünüyor.
israil’deki Arapların ço- ğu müslüman, bir kısmı da hristiyan. Kudüs’te Araplar, eski şehrin bulunduğ u doğu tarafında yaşıyor. Cuma namazları nda sık sık sorun yaşanı yor. Politik açıdan gergin günlerde bazen gençler güvenlik önlemi gere- ği camiye sokulmuyor. Kontroller nedeniyle trafik akmıyor. Her şey karmakarı şık, bir o kadar da renkli. Saçları örülü-fötr şapkalı fanatik yahudiler, cübbeli papazlar, seccadesini koltuk altına sıkıştırmış bir müslüman, kippa (yahudi takkesi) takmı ş bir oğlan çocuğu, beyaz entarili araplar aynı karede. Yine bu karede gergin ve tedirgin insanlar var; her an bir yerlerde bomba patlama ihtimali, ve kontrol noktalarında saatlerce bekleyen Araplar..
Yahudilerde hafta tatili cumartesi, müslümanlarda cuma, hristiyanlarda pazar günü. Mağazaların çoğu Pazar-Perşembe 09.00-19.00 arası açık, bazıları 14.00-16.00 arası kapalı. Kimi şehirlerde salı öğleden sonra kapalı işyerleri görmek mümkün. Ama büyük alışveriş merkezlerinde durum farklı. Buralarda dini kriter yok. Özellikle Tel Aviv’de 24 saat açık yerler bulunuyor.
iletişim sorunu da yok. Hemen herkes ingilizcefransı zca konuşuyor. Nüfusun yüzde 97’si okuryazar. Bu oran kadın ve erkeklerde hemen hemen aynı düzeyde. israil’de kadınlar da askerlik yapıyor.
KİBBUTZ’LARDA YAŞAM
israil’in sosyal yaşam tarzı nda “Kibbutz”ların da özel bir yeri var. israil’e has bir yerleşim sistemi olan Kibbutz’lar, ülkedeki kırsal yaşamın en önemli unsuru olarak görülüyor. Halkın yüzde 8’inin yaşadığı kırsal kesimde, 20. yüzyılın başlarında kurulmaya başlayan ve bugün hayli gelişmiş olan Kibbutz’larda, ortaklaşa bir mülkiyet ve ekonomik sistem geçerli. Buna bir tür kooperatif de denilebilir. Birer sosyal ve ekonomik birim olarak görülen Kibbutz’larda, kararlar ortaklaşa alınıyor, ortak bir çalışma düzeni sürdürülüyor ve elde edilen ürüne de herkes ortak oluyor. Halen ülke nüfusunun yüzde 1,7’si, sayıları 266’ya ulaşan Kibbutz’da yaşıyor.
Bu yaşam, kırsal kesimde olsa da, kent konforunun sağlanmış olduğu küçük ama bahçeli ve şirin meskenlerde sürdürülüyor. Büyük kentlerde görülen konut siteleri gibi, Kibbutz’larda da spor ve eğ- lence alanları, sosyal tesisler, okullar ve alışveriş alanları.
İSRAiL MUTFAĞI
Et ve süt ürünleri birlikte tüketilmiyor israil’de. Farklı kültürlerin bir arada olması mutfak çeşitliliğ inde de kendini göstermiş. Buna bir de, Avrupa, Rusya veya Yemen gibi, göç öncesi yaşanmı ş ülkelerin tatları ekleniyor. Ama israil mutfağına Akdeniz ve Ortadoğu tarzının hakim olduğu söylenebilir.
israilliler de Türkler gibi çok ekmek tüketiyorlar. Cuma ve cumartesi günleri için hazırladıkları baharatlı ya da tatlı ekmekler de var. Bunların en bilineni, örgü şekilli “khala”. Mayasız hamurdan pişirdikleri ekmekler de meşhur. inanışa göre Firavun zamanında yahudiler Mısır’ı öylesine apar topar terketmek zorunda kalmışlar ki yolculuk için hazırlayacakları ekmekleri mayalamaya zaman bulamamışlar. Bu gelenek o günlerin anısına.
Tatlılarda Türk mutfağı etkisi görülüyor. fierbetli tatlılar yaygın: baklava, kadayıf, lokma.. Avrupa geleneğinden gelen pasta ve kekler de var. iklimin getirisiyle meyve üretimi çeşitlilik arzediyor. En cok tüketilenler avokado, portakal ve nar.
Kuskus, balık, humus, tahin, fava (bakla püresi), falafel, şavarma (döner), gulaş en rağbet gören yemeklerden. Bu arada en leziz yerel yemeklerin genellikle salaş mahalle lokantalarında yenebileceği gerçeğini unutmamak gerek. Hem servis hızlı, hem güler yüzün âlâsı var. israil’de her yerde alkol bulunsa da çok fazla tüketilmiyor.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE UZANAN BÜYÜLÜ YOLCULUK
HALIYLA DANS
2007 ve 2008 Halı Oskarı ödüllü Çınar Halı, 73 yıllık marka geçmişi, kendine özgü yarattığı stili ile bugün artık Türkiye’de ve Dünya’da halı severlerin, koleksiyoncuların, mimarların, tüm sanatseverlerin gözdesi oldu.
Çınar Halı’nın en büyük ilham kaynağı elbette ki başta tarihimiz olmakla birlikte dünya tarihi oldu. Geçmişin hazine de- ğerindeki kumaşlarını, çinileri ve kaftanlarını, dünyada ve ülkemizde tarihin sayfalarına gömülmüş ya da yaşayan tüm efsanelerini, yaşayan dinlerini, göz kamaştıran mekan ve manzaraları nı, portrelerini, dünyaca ünlü tablolarını halıya yansı- tarak halı tutkunlarını büyülü bir yolculuğa sürükledi. Kalitesi, zarif işçiliği, estetiği, birbirinden güzel desen ve renk çeşitleriyle Çınar marka halılar bugün sarayları, evleri, duvarları süslüyor.
Halıyı bir sanat eseri gibi dokuyan, yıllarca ürettiği nadide halılarla ve Türk halıcılık kültürüne bulunduğu katkılarla haklı bir üne sahip olan Çınar Halı, birbirinden büyük başarı lara imza atarak, Türk halıcılık kültürüne katkılarda bulunmuştur. Renk, desen, tasarım ve dokuma teknikleriyle en iddialı projeleri hayata geçiren ve eşsiz eserler üreten Çınar Halı, 102 m2.lik “Dünyanın en büyük çift düğüm ipek halısı”nı üreterek bir ‘ilk’e imza atmıştır.
Yine ilk kez 24 ayar has altın kullanılarak dokunan “Altınlı halı” yı ve yine dünyanın en ince çift düğüm ipek halısını da üreterek koleksiyonuna katmıştır.
Üretiminde ve pazarlamasında gösterdiği titizlik, ürettiği eserlerle Çınar Halı , dünyada ismini duyurmuş ve birçok övgü ve ödüle layık görülmüştür.
Her yıl Atlanta’da düzenlenen ve ABD’nin halı oskarı olarak bilinen “Americas Magnificent Carpet Awards”da (Amerika’nın en görkemli halısı ödülleri) en büyük ödül olan “Tüketicinin Seçimi Ödülü”, 2007 ve 2008 yıllarında iki yıl üst üste Çınar Halı’ya verilmiştir.
Bugün Kayseri’deki 14.000m2 kapalı alana kurulu entegre tesisleri, ürünlerini bir kültür mozaiği içerisinde sergilediği Cağaloğlu mağazası ve cinargrace.com sanal mağazacılık sitesiyle hizmet veren Çınar Halı, gelecekte yurtdışında açacağı mağazalarla bir dünya markası olma yolunda hızla ilerliyor.
KOLEKSiYONLAR
GÜL İSTANBUL
Osmanlı Saraylarının süsleme sanatı bu koleksiyonda halı- nın zarafeti ile bütünleşti.
TOPKAPI
Pamuğun eşsiz hissinin üzerine ipek ve yün düğümler ile işlenen Topkapı koleksiyonu Osmanlının zarafetini günümüze taşıyor.
HAREM
Tamamı yünden üretilmiş bu koleksiyon yaşanmış her sanat dilinden izler taşıyor.
İPEK KiLiM
Anadolu’da yıllar boyu yaşamış farklı kültürlerin tarihi bu koleksiyonda ipeğin zarafetiyle buluştu.
SEYRANE
Dünya da ve ülkemizde tarihin sayfalarına gömülmüş ya da yaşayan tüm efsanelerinin, yaşayan dinlerinin, göz kamaştı ran mekan ve manzaralarının, portrelerinin, dünyaca ünlü tabloların ilme ilme halıya işlendiği bir koleksiyondur.
SULTANi
Hereke dokuma tekniği kullanılarak üretilen bu koleksiyonda geçmişin hazine değerindeki kumaşları, çinileri, kaftanları her ilmekte tekrar yorumlandı..
ASiTANE
Yün ve ipeğin harmanlanarak dokunduğu asitane koleksiyonu renk ve desen bütünlüğüyle göze çarpıyor.
4000 YILLIK BİRİKİM
israil, sadece israilliler için değil, bu ülkeye ayak basmamış sanatçılar için bile bir ilham kaynağı. Binlerce yıllık geçmiş, benzeri olmayan bir miras ve çok karmaşık ilişkiler ve yaşam biçimleri, güçlü bir sanatsal altyapı doğurmuş.
İsrail yeni ve küçük bir ülke. Fakat 4000 yıllık bir Yahudi kültürünün mirasçı ları olan ve 80’e yakın farklı toplumsal kökenden gelen “heterojen” bir halka sahip. Bu çeşitlilik kültürel yaratıcılığın gelişmesini sağlamış ve Yahudi bireyselciliği ile evrensel birikimleri bir araya getirmiş. Sonuçta, ortak bir kültürel kimlik arayışlı sürüp giderken, sanatın çeşitli kolları, israillilerin günlük hayatlarının bir parçası haline gelmiş.
iBRANiCE EDEBiYAT
Dinlerin ve apayrı kültürlerin içiçe geçtiği israil, ülkedeki yazarlar ve şairler için başlıbaşına bir ilham kaynağı. Ülkede meydana gelen her dönüm noktası, edebiyatta da yankılanıyor ve iz bırakıyor. Eserler ibranice olarak kaleme alı- nıyor. Antik çağlarda yaklaşık 8000 kelimeden oluşan ibranice, günümüzde 120 000 kelimelik bir dil haline gelmiş. Modern israil’de ibrani dilini ilk kullanan yazarlar olarak Yosef Haim Brenner’in, Shmuel Yosef Agnon’un ve şair Haim Nahman Bialik’in isimleri geçiyor.
Görsel Sanatlar konusu ise, diğer sanat dallarına göre nisbeten yeni sayılı- yor. Boris Schatz isimli bir profesörün Bulgaristan’da israil’e göç ederek, Kudüs’te “Bezalel Sanat ve Elişleri Akademisi” ni kurmasıyla ivme kazanan Görsel Sanatlar alanında, ressam ve heykeltı raşların yanı sıra seramik sanatçıları, gümüş ve altın işleyen kuyumcular, hat sanatçıları ve cam eserleri üretenler de yer alıyor. Bu sanatçılar için, Safed, Yafa ve Ein Hod’da sanatçı mahalleleri oluşturulmuş.
MÜZiK VE DANS
israil’de müzik konusunda çok başarılı ürünler vermiş ve uluslararası üne kavuşmuş besteciler var. Evrensel klasik müzikle yerel müzik tek bir potada erimiş. 30’lu, 40’lı yıllarda kurulmuş filarmoni ya da senfoni orkestraları; bütün bir yıla yayılmış festivaller; bale ve dans gösterileri canlı bir sanat dünyası yaratıyor. Zaten dinî yaşamda da geniş kabul gören dans, günlük hayatta ve kutlamalarda da baş köşede. Tiyatro da çok rağbet gören bir sanat dalı. Güzel sanatlar okulları, sanat galerileri, sayısız müze ve sergilerle canlı bir kültürel hayat var israil’de.
YAD VASHEM
İsrail’de 200 kadar müze var. Yılda yaklaşık 1 milyon ziyaretçi bu müzeleri geziyor. Bazı- ları küçük, bazıları büyük olan; bazıları kentlerde, bazıları da kibbutz’larda olan bu müzelerde, israil’in sanatını, geleneklerini, tarihini ya da dinî özelliklerini görmek mümkün.
Örneğin, Kudüs’te 1965 yılında kurulan “israil Müzesi”, içinde barındı rdığı çeşitli bölümlerle geniş bir bilgilendirme kaynağı konumunda. Bü müzenin içinde “Bezalel Güzel Sanatlar Müzesi”; Sanat Galerileri; Diaspora Yahudilerinin kullandı kları eşyaları gösteren “Judaika ve Etnoğrafya” bölümü; Arkeolojik eserler pavyonu ve eski çağlardan kalma el yazması dinî eserlerin sergilendiğ i alanlar var.
Tel Aviv’deki “Tel Aviv Sanat Müzesi”nde ise, klasik ve modern sanat eserlerini görmek mümkün. Tabii, bu eserlerin çoğu Yahudi sanatçıların ürünlerinden oluşuyor. “Hayfa Müzesi” ise daha çok arkeolojik buluntalara ayrılmış. Tel Aviv Üniversitesi kampusü içinde yer alan “Beit Hatefutsot” müzesinde ise, Diaspora Yahudilerinin çağlar boyunca dünyanın her yerinde sürdürdükleri yaşam tarzlarını gösteren objeler sergileniyor ve belgesel film gösterileriyle bilgilendirme yapılıyor.
Ama, ülkeye gelen yabancı lara israillilerin en çok göstermek istedikleri müze, Kudüs’teki “Yad Vashem” müzesi. ikinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere uygulanan soykırımın izlerini sürekli canlı tutmayı amaçlayan müzede, soykırıma maruz kalmış Yahudilerin bireysel izleri, geride bıraktıkları gözlük, mektup, fotoğraf gibi somut objelerle ve olaylara tanı k olanların anlattıkları- nı aktaran film gösterileriyle ziyaretçilere sunuluyor. Bu çok özel müzenin girişinde, öldürülen 6 milyon yahudinin anısı- na hiç sönmeyen bir ateş var. Siyah mermer döşeli zeminde hangi kampta kaç yahudinin öldürüldüğü yazılı. Toplama kampları, kamplara yahudi taşıyan vagonlar, gaz odaları aynen canlandırılmış. Müzede Polonya’daki bir gettodan getirilen orijinal sokak taşları dahi sergileniyor. Denilebilir ki, Yahudi soykırımını unutturmamak, israil için ulusal kültürün -ve belki de ulusal kimliğin önemli bir parçası sayılıyor.
İSRAİL’DE SPOR
İsrail’de geniş halk kitleleri için su sporları ve sualtı dalışları en gözde faaliyet alanları. Ülkede 50 000’den fazla lisanslı sualtı yüzücüsü var. Bu rakam, ülke nüfusu açısından dünyadaki en yüksek oranı gösteriyor. Ayrıca, Rüzgâr sörfü ve kano sporları da oldukça yaygın. Zaten, israil, olimpiyat oyunları tarihindeki tek altın madalyasını da Rüzgâr sörfü dalında elde etmiş: 2004 Atina Olimpiyatlarında, Gal Fridman bu dalda altın madalyayı ülkesine kazandırmış. Daha önce, 1996 olimpiyatlarında da bronz madalya kazanmış olan Fridman’dan başka, 2000 olimpiyatlarında Michael Kolganov’un “Kano” dalında kazandığı bir bronz madalya daha var.
Herkesin gözdesi futbol dışında, Tel Aviv yakınları ndaki Ramat-Hasharon’da bulunan israil Tenis Merkezinde yılın her döneminde ulusal ya da uluslararası karşılaşmalar yapılıyor. Bugüne kadar 4 isralli tenisçi ATP ve WTA sıralamalarında ilk 30’a girmeyi başarmış. Öte yandan, Cesare ve Ga’ash’ta golf sahaları var. Hermon Dağı ise kayak merkezi. Judocular ise Barcelona ve Atina’da gümüş ve bronz madalyalar kazanmışlar.
Takım sporlarında en popüler olan dallar ise futbol ve basketbol. Özellikle basketbolda kazanılan uluslararası başarılar hem Tel Aviv’in “Maccabi” kulübünü bir Avrupa markası haline getirmiş, hem de 1978, 1981 ve 2001 yılları nda Avrupa fiampiyonluğ unu israil’e kazandı rmış.
Futbol’da ise israil’in en büyük uluslararası başarı sı 1970 yılında Dünya Kupasına Finallerine katı lmak olmuş. Kulüpler düzeyinde de Hapoel Futbol takımının 2002 yılında Chelsea ve Parma gibi devleri yenerek UEFA kupası çeyrek finalisti olması hâlâ unutulmuyor. israil’in yetiştirdiğ i en büyük futbol yıldızları arasında, Liverpool’un eski oyuncusu Avi Cohen, Belçika ve ingiltere liglerinde oynamış olan Ronny Rosenthal, ve bir dönem Fenerbahçe’de de oynamış olan Haim Revivo’nun adları sıralanıyor.
ABU GOSH-MEVASERET
Eski bir diplomat olan ve 1981-1983 yılları arasında Ankara’daki israil Büyükelçiliğ inde görev yapan Dr. Alon Liel’in çabaları yla, Filistinlilerin “Abu Gosh” köyü ile Yahudilerin “Mevaseret” köyü, ortaklaşa bir futbol takımı kurmuşlar. Filistinli ve israilli oyunculardan oluşan bu karma futbol takı- mının sponsorluğunu da israil’de 13 yıldır faaliyet gösteren “Yılmazlar inşaat Grubu” üstlenmiş. Ülkede başka bir örneği olmayan bu karma takım, iki halkın bir arada yaşayabileceğ ini ve başarılara imza atabileceğini kanıtlarcası na maçlara çıkıyor ve israil 2. liginde liderliğe oynuyor. Kulüp başkanı Alon Liel’in ve sponsor Ahmet Reyiz Yılmaz’ın çabaları gözlerden kaçmamış ve BM Genel Sekreteri bu barışçı çalışma konusunda takdirlerini bildirmiş. fiimdi israilli futbolseverler, üzerinde Yılmazlar inşaat Grubunun ismi ve arması bulunan formaları yla maçlara çıkan “Abu Gosh-Mevaseret” takımının 1.lige yükseleceği günü bekliyor.